DOĞUM YERİ: Maraş İlinin,
(eski ismi Yarpuz olan) Afşin İlçesinde doğdu.
DOĞUMU:19. Yüzyılın
ortalarında, 1840 - 1850 yılında (1) doğduğu varsayılmaktadır.
KÖKENİ: Hıdıroğulları diye
anılan Türkmen kökenlidir.
SULTAN ABDÜLAZİZ ZAMANI: Şiirlerinden çıkardığımız anlam sonrası, Sultan Abdülaziz
zamanında asker olduğunu anlıyoruz. Sultan Abdülaziz devri 1861-1876 (2)
tarihidir. Böylelikle Ozanımızın doğum yılı için 1840-1850 yılları arasını
veriyoruz.
GÖÇ: Genç yaşta Karaoğlan
lakaplı Mustafa adındaki ağabeyiyle Yarpuz'un Çiçekli köyüne, sonra Andırın'ın
Soğancılar köyüne göç ettiler. Su değirmeninde çalıştılar, ektiler-biçtiler ve
hayvancılık yaptılar.
Daha sonra Kavak adı
verilen mezraaya yerleştiler.
GÜZEL ŞİİRLER: 4 Mayıs
1992, tarihli Cumhuriyet Gazetesindeki “40 Bin Yıl Su Altında Cilalanan
Destan–2” başlıklı yazısında Yazar Yaşar Kemal şöyle
diyor:
“... Sonra Maraş’a gittim ki ne
göreyim, benim Karacaoğlan diye derlediğim şiirler Kul
Halil’inmiş.
“Derdiçok diye bir şair var,
Maraş’ın Afşin ilçesinden, 1940’lara kadar yaşadığını biliyorum. Derdiçok bir
imamdır. Daha yaşarken birçok şiiri Çukurova’da Karacaoğlan’ın
oldu...”
ÖĞRENİMİ: İlk gençlik
yıllarına kadar okuma ve yazması yoktu. Okumayı çok istiyordu. Ozan, yazıyı
söküp, okumak için öylesine çaba göstermiş ki, yürüdüğü zaman ayağına batan,
kanatan taşları hissetmezmiş. Anlatılanlara göre Kur'an'ı iki günde baştan sona
okur, bitirirmiş, Daha sonra Kul Halil diye anılmaya başlamış. Fakihlik
derecesinde bilgi sahibi olmuş(3).
ASKERDEN KAÇIŞ: Aşık Halil,
Sultan Abdülaziz zamanında askere alınmış. O yıllarda savaşların hiç arkası
kesilmediğinden, Âşık, ordudaki disiplinsizlik ve zor koşullar nedeniyle bir grup askerle
birlikte askerden kaçmış(4).
AŞIK HÜSEYİN: Aşık Halil'in
kızına köyün gençlerinden Aşık Hüseyin adında bir genç talip olur. Âşık Halil,
kızını vermek için Aşık Hüseyin'e şart koşar(5).
USTA: Maraş’ta, halk
ozanları için nesillerden gelen bir usta çırak ilişkisi var. Maraş ve
çevresinde yetişen tüm ozanlar bu silsileyi geçmekle beraber, özellikle,
Elbistan ve Afşin yöresinde bunu daha net görebiliriz. Ozan, ilk gençlik
yıllarından başlayarak, bir üst düzeydeki ozana, ya da ozanlara, bir şeyler
öğrenebilmek için senelerce saygı duyarak hizmet eder. Bir gün gelir ki çıraklık
bitmiş, ustalık başlamıştır. Artık ozan, saygın biri olmanın, parmakla
gösterilmenin gururunu yaşar.
Âşıklar, şiirinin her bir dizesini
başka bir yerden (tarla, dağ, tepe, komşu köyler…) alıp (anlatıp) ve çeşitli
olayların insan üzerinde bıraktığı etkiyi yansıttıkları için yüzyıllar sonrasına
kaynaklık ederler.
ÜSLUBU: Âşık Halil'in üslubu doğal ve akıcıdır. Şiirlerinin
özelliklerini incelediğimiz de halkın konuştuğu dili kullanmaktaki becerisini
ve bu konudaki ustalığını görürüz. Elimizde var olan şiirlerinde aşkı yaşamış
bir insanın duygulanmalarını buluyoruz. Dini tam anlamıyla yaşadığını, dahası,
halka dizelerle nasihat ettiğini anlamak zor değil.
MEDENİ HALİ: Aşık Halil;
Musa, Ali, Mehmet, Mustafa adlı oğulları ve Fadili adında bir kızı olmak üzere,
4 oğul, 1 kız babasıydı.
ÖLÜMÜ: 19. Yüzyılın
ortalarında, 1840 - 1850 yıllarında Yarpuz (Maraş İline bağlı Afşin İlçesinin
eski adı) doğduğu, bu yüzyılın son yarısında ve 20. Yüzyılın ilk çeyreğinde
yaşayıp öldüğü varsayabiliriz.
Ozanın mezarı, torunlarının
yaşadığı Maraş İlinin, Andırın İlçesi, Beşbucak Köyünün Kavak
Obasındadır.
-----------------------------------------------------
KUL HALİL'İN ŞİİRLERİ*
-----
1.
vadem yakın mı ola
Yaz gelip de beş ayları
doğunca
İçmişim doluyu bulanır
gönlüm
Gövermiş ovalar ekin olunca
Gövermiş ovalar ekin olunca
Şu ötüşen kuşlar sökün mü
ola
Bir kamil bulsam da halim
ağlasam
Verse bir öğüt de gönlüm
eğlesem
Aklıma geleni bir bir
söylesem
Yarenler yanında yekun mü
ola
Bir kamil bulsam da halden
bilecek
Verse bir öğüt de yüzüm
gülecek
Dertliye öğüt de kar mı
kalacak
Şu benim taşıdığım akıl mı
ola
Aşık Halil der de eyledim naklim
Tükendi sermayem kalmadı
saklım
Kısaldı dermanım zayi oldu
aklım
Yoksa vadelerim yakın mı
ola
Aşık
Halil
-----
2.
2.
gitsin
Çukurova'dan da kalktı bir
güzel
Sebilin suların içmeden
gitsin
Korkarım yollarda ederler
nazar
Ak göğsün düğmesin açmadan
gitsin
Hamam köprüsünden beğlik
yolundan
Doğru
geçin hükumetin kolundan
Azgıt kalesinden Halbur
Beli'nden
Yörüktür atımız uçmadan gitsin
Geben’in önü de konalga
yeri
Oraya çözülür devesi
tülü
O yarin gideceği Çinçin’in
Beli
Boyu selvi dala ölçmeden
gitsin
Bele çıkınca da Göksün
görünür
Hep güzeller vatanına
derilir
Ancak böyle güzel Avşar'da
bulunur
Gergefe nakışın atmadan
gitsin
Aşık Halil der de Binboğa
yurdun
Yayladın yaylayı da murada
erdin
Bin bir çiçeklerden destime
derdin
Yekte mor menekşe biçmeden
gitsin
Aşık
Halil
-----
3.
yerini gördüm
Gece gündüz derdime
yanarım
Niçin eyler gıybetimi el
benim
Okudum kitabı gördüm
yerini
Kıldan ince geçeceğim yol
benim
Padişahım saray olur köşk
olur
Her aşığın yüreğinde aşk
olur
Haram(i)ci kul çalımlı başka
olur
Şu dünyada kara bahtlı kul
benim
-----
4.
4.
bir ateş düştü
Dinleyin de birem birem
söyleyim
Yüreğime bir od düştü
gaziler
Esti seher yeli dosta
gidelim
Eli göçmüş ıssız kalmış
yazılar
Türkmen eli yaylasına göçtü
mü
Gün burnuna Ceyhan suyu geçti
mi
Düşürümü Haştırın’a çeşti
mi
Katarında tor mayalar
bozular
Benim dostum giydi m'ola
alları
Halbur'dan Sınık'tan Geben
elleri
Soğuk olur Meryemçil'in
belleri
Eser poyraz çam dalları
sızılar
Göksün derler göğ ördekli
yazılar
Ceren kovar göğ boncuklu
tazılar
Eser poyraz kara ardıç
sızılar
Seyirt turnam Binboğa'nın
sazına
Anam atam bu ellerden gitti
mi
Evin bozup çadırını yıktı
mı
Bütün millet muradına yetti
mi
Benim gönlüm yaylaları
arzular
Âşık Halil der ar namus
batmanı
Ördekli'den Sarıgız'a gitme
mi
Kayapınar kıblesine akma
mı
Kovun dostum pınarların
gözüne
AşıkHalil
------
5.
5.
Bana Dön
..............Akçadağ'ın
salına
Altın kemer kuşatayım
beline
Aklımı aldırdım giden
geline
Ben aşkından divaneyim hey
gelin
Her aşığın her sözüne
kalınma
Dertli sinem göz göz oldu
delinme
Yönün öte yamacımda
salınma
Cemalini bana doğru dön
gelin
Selam verip selamını
alınca
El bağlayıp divanına
varınca
Gizli sırrım ben de sana
verince
Korkuyorum kaynanana den
gelin
Aşık Halil gündüz işin görmeye
Yüce dağlar muradına
ermeye
Dilim tutmaz beddualar
vermeye
Benin gibi ateşlerde yan
gelin
Aşık
Halil
------
6.
mahşer günü
Bağlayasın asi kulun
dilini
Göreceksin maşher günü
halini
Zulmeyleyip yeme elin
malını
Mümin kullar kendi rızkın
yemeli
Aşık Halil gece gündüz çektim
ah
Ben ölürsem demesinler
vah
Kimi ağadır kimi bey kimi
şah
Bir atadan hasıl olmuş
temeli
Aşık
Halil
------
7.
Kaçtım da Geldim
Sorarsan ağalar nerden
geldiğim
Elbistan çölünü aştım da
geldim
Han Abdülaziz'in mutfağın
gördüm
Pirincin çorbasını içtim de
geldim
Sabahtan kalktım da boru
vuruldu
Silahlar çatılıp ordu
kuruldu
Tuzsuz peksimetten asker
kırıldı
Can tahmül etmiyor kaçtım da
geldim
İkindi namazı dündüm düşündüm
Gündüz talim eder gece
üşürdüm
Çektim askeri de yola
düşürdüm
Yiğidin hasını seçtim de
geldim
Korkar idik zabitlerin
kastından
Koç yiğitler ayrı düştü
dostundan
Tılaşın Köyünde Yasin
üstünde
Üçgöz'ün Köprüsün geçtim de
geldim
Korkar idik zabitlerin
boyundan
Seçilmezdik yazıdaki
koyundan
Depo köprüsünden Ceyhan
kıyından
Çinçin'in belini aştım da
geldim
Paçacılar pişiriyor
paçayı
Güzelleri yüze vurur
peçeyi
Aldım kaçtım heybeyinen
keçeyi
Yükledim arkama göçtüm de
geldim
Şen olsun Geben'in toprağı
taşı
Halbur'a inince ettik
savaşı
Aşık Halil sana ne der
yüzbaşı
Askerin önüne düştüğüm de
geldim
Âşık
Halil
------
8.
Askere Gidiş
Gam çekmem yarenler haydin
gidelim
Açılmış ladıfin ................
gayri
Sultan Murat emreylemiş gel
deyi
Bulunmaz bunun da kolayı
gayri
Adiler elinden yanıyor
özüm
Kalıyor kuzular ağlıyor
gözüm
Ganidir Mevla’m da verir
rızkın
Kalanlar da çeksin belayı
gayri
Muinli muinsi asker
ettiler
Yakında olmadı hiç böyle
işler
Dini bir yoldur kaçman
kardeşler
Alırık inşallah kaleyi
gayrı
Aşık Halil der gönüllü
gidelim
Düşmanın üstüne baskın
edelim
Ya gazi ya şehit niyet
edelim
Terk edelim bir zaman silahı
gayrı
Aşık Halil
------
9.
bilinmez
Kimse bilmez sayısını
gelenin
Çok söyleme ardı gelmez
yalanın
Kendi mümin cennet ehli
olanın
Her nedense itikadı
bütündür
Aşık Halil ben yiğidim dernek
var
Seh etmeye bir haylice emek
var
Her insanın sevdiği bir yemek
var
Bazısın kahvedir çaydır
tütündür
Aşık Halil
------
10.
uçun turnam
Yekin turnam yekin koca
Payas'tan
Yükün tuttum Kumkale'de
Payas'tan
Yedi avcı gelmiş Kilis'ten
Has'tan
Atılmayan şu Cerid'in
salına
Ceyhan'da eylenin sıcak
kızıncak
Çiğ vurup da katarın
dizincek
Ardı Hemite önü de
Üzücek
Yüksek geçin Andırın'ın
çölünü
Kumkalesi bahçeleri
bağları
Üzücük'ten görülüyor
dağları
Andırın'ın şu vefasız
beyleri
Doğru göster Haştırın'ın
yolunu
Haştırın'dan Akkale'ye
dönelim
Kuruc'ova Azgıt ta bade
sunalım
Dolanarak sol Geben'e
inelim
Issız buldum oraların
gölünü
Cincin derler bir yellice bel
imiş
Meyremçil de hasbahçede gül
imiş
Göksün derler güzeli çok el
imiş
Aşık Halil mekan tutsun
elini
AşıkHalil
------
11.
11.
kalmadı tadım
Şo göçen ellerde gördüm bir
güzel
Yüzleri yaylanın karı mı
bilmem
Geldi geçti hiç aslını
sormadık
Şorda bir kötünün yari mi
bilmem(*)
Geldi geçti hiç aslını
sormadık
El bağlayıp divanına
durmadık
Giyinmiş kuşanmış gözler
görmedik
Al mı yeşil mi sarı mı
bilmem(**)
Eğdirmiş kametin bükmüş
boyunu(***)
Taramış zülfünü açmış
aynını
Ayva turunç mekân tutmuş
koynunu
Kokar güller gibi teri mi
bilmem(****)
Halil'dir ismim
de aşıktır adım
Dağıma kar yağdı kalmadı
tadım
Verdiler bir güzel ben almam
dedim
Gezerim ziyanda karımı
bilmem
Âşık
Halil
-----
12.
12.
yandı yüreğim
Şo ömrümde bir dilbere
uğradım
Kul olan kulda da donun
görmedim
Bir ok vurdu ciğerime kar
etti
Yandı yüreğim de kanın
görmedim
-----
13.
13.
beni öldürür
Gelin bu sözlerin
haktır
Dostumdan düşmanım
çoktur
İsminde de noktan
pektir
Bakışın beni
öldürür
Niye geldim ben
elime
Şeker mi kattın
diline
Benziyor cennet
gülüne
Kokuşun beni
öldürür.
Allı fistan döşü
oyma
Aman nazlım bana
kıyma
Ak gerdanda sedef
düğme
Söküşün beni
öldürür
Aşık Halil'im der
gezer
Dostunu deftere
yazar
Ay desem de güne
benzer
Yakışın beni
öldürür
Aşık
Halil
-----
14.
gördüm
Dün gece düşümde seyran
eylerken
Ben maşher yerinin ellerin
gördüm
Ateşten yapılmış acayip
lüle
Boynuna takılan kulların
gördüm
Çektiler gözüme et ile
perde
Yaradan kulunu komuyor
darda
Sandım ki cümlenin hepsi
orda
Yekunu üryandan hallerin gördüm
Cennete koyarlar kulun
hasını
Kaldırsa Mevlam da gönlüm
yasını
Bir dolu verdiler hayat
tasını
Kevser ırmağının göllerin
gördüm
Aşık Halil der de okumuş
yazmış
Kaderim böyle de talihim
azmış
Cesedim dünyada ruhum gezmiş
Ben kıldan incecik yolların
gördüm
------
15.
artık pişmanım
Terk ettim ağalar da aşkın
atını
Binsem de menzile yetişmez
oldu
Yiyip içip konuştuğum
yarenler
Yıkılsam elimden yapışmaz
oldu
Gayrı güzellere yoktur
işmarım
Geçen günlerime şimdi
pişmanım
Arayıp bulanlar da gayrı
düşmanım
Dönüp de yüzüme bakışmaz
oldu
Kadir kıymet yokmuş sefil
fakirden
Kılarım namazımı kalmam
şükürden
Bilmem kasavetten yoksa
fikirden
Aşkın dalgaları aşılmaz
oldu
Aşık Halil der de çoğ'muş
amelim
Yaradan'ım kamil eyle
imanım
Yetişti sinemde işte
kemalim
Her işler bizlere yakışmaz
oldu
Aşık
Halil
-----
16.
16.
dünyanın ötesi yoktur
Yalan dünya sana neden
aldanam
Okudum kitabı her sözler
doğru
Eğer ki cennete gireyim
dersen
Hakk'ın her emrini tut
insanoğlu
Şeytana uyup da yeme
orucu
Ölünce gelir sual
sorucu
Beş vakit namaz da boynunun
borcu
Farz ile sünneti kıl
insanoğlu
İnsan da insana ediyor
tekdür
Şeytanın şerrinden sen
sakdur
Yalan bu dünyanın ötesi
yoktur
Bilmezsen bilene sor
insanoğlu
Aşık Halil der de sözlerim
böyle
Hakk'ın kelamını her zaman
söyle
İşlediğin günaha tövbeler
eyle
Tövbesiz ölene zor
insanoğlu
Aşık
Halil
-----
17.
17.
tuz ekmek hakkı
Yine bir gariplik düştü
serime
Kim bilir ki ya nic'olur
halimiz
At sürüp ellerden gitmek
isterim
Belki tuz ekmektir bağlar
yolumuz
Kul Halil'im der de nekes
sürmesin
İyiler gidip de kemler
kalmasın
Herkes bildiğinden geri
durmasın
Allah sana malum olsun
halımız
Aşık
Halil
------
18.
yaşlandım
Aşık Halil aşk atını
nallaya
Akıl gerek bu kelamı
belleye
Hesap ettim sinim vardı
elliye
Tükendi sermaye yarı
kalmadı
Aşık Halil
------
19.
size ömür
Sazun yandı oldu
kömür
Yarenlerim size
ömür
Allah'ımdan geldi
emir
Sazun merhum oldu
bugün
Aşık
Halil
-----------------------------------------------------
AÇIKLAMA
(1). Prof. Dr. Erman Artun, Adana Halk Kültürü adını verdiği kitabında, Aşık Halil'i 19. Yüzyıl Çukurovalı aşıklardan biri olarak alabiliriz. Demektedir.
HER ŞEY AÇIK
Maraş İlinin, (eski ismi Yarpuz olan) Afşin İlçesinde doğdu.
a. Önceleri,
genç yaşta Karaoğlan lakaplı Mustafa adındaki ağabeyiyle Yarpuz'un Çiçekli
köyüne,
b. Sonra Andırın'ın Soğancılar köyüne göç ettiler. Daha sonra Kavak adı verilen mezraya yerleştiler.
Prof. Dr. Erman Artun’a şöyle
deriz: Birkaç yıl Çukurovada yaşadı, Çukurova içerikli şiir ya da şiirler
söyledi diye Çukurovalı olamaz.
Aşık Halil, bugün Beşbucak'ta (Eskiciler Obası, Gökömerli Obası, Eynallı Obasını içine alan köy) Nediroğlu Lakabıyla anılan bir adamın tek kızına talip olmuş. Nediroğlu, kızını fakir diye Aşık Halil'e vermemiş. O günlerde Tecirli'den (Haruniye) kırk kişilik bir eşkıya topluluğu köye gelmiş. Aşık Halil, kızını vermediği için Nediroğlu'nu eşkıyaların reisine şikayet etmiş. Eşkıyaların reisi de Aşık Halil'e yardım etmiş.
(2). Sorarsan ağalar nerden geldiğim
Elbistan çölünü aştım da
geldim
Han Abdülaziz'in mutfağın
gördüm
Pirincim çorbasını içtim de
geldim
(3). Aşık, bir
gün bir molladan kendisine ders vermesini istemiş. Hoca, Aşık Halil'in elindeki
sazı görünce kabul etmemiş. Aşık Halil nedenini
sorunca:
Hoca: "Okumak için itikat
gereklidir." demiş. Aşık Halil itikatlı olduğunu söylemiş. Hoca, aşığın elindeki
sazı göstererek "Ben buraya şeytan sokmam "demiş. Bunun üzerine aşık, sazını
kırarak yakmış. Hocaya şöyle seslenmiş:
Sazım yandı oldu
kömür
Yarenlerim size
ömür
Allah'ımdan geldi
emir
Sazım merhum oldu
bugün
Hoca aşığın bu içten seslenişi
üzerine onu öğrenciliğe kabul etmiş. Aşık Halil'in arkadaşı olan onunla birlikte
gezen dönemin ünlü cerrahı Gök Ömer'den nakledildiğine göre aşık, yazıyı söküp,
okumak için öylesine çaba sarf etmiş ki yürüdüğü zaman ayağına batan dikenleri,
kanatan taşları hissetmezmiş. Yine köyde anlatılanlara göre Kur'an'ı iki günde
hatmetmiş, Daha sonra Kul Halil diye anılmaya başlamış. Fakihlik derecesinde
bilgi sahibi olmuş. Hocasına
teşekkür etmek için şu dörtlüğü söylemiş.
Çok söyletmen benim gibi
melülü
Şefaat eylesin Hakk'ın
delili
O senin bildiğin Aşık
Halil'i
Şimdi görsen okumadan fak(ı)
olduk.
(4). Bir grup
askerle birlikte askerden kaçtı ama Andırın'da yakalandı. Yüzbaşı
sorgulamalarını yaptı. Aşık Halil,
savunmasını;
Sorarsın ağalar nerden
geldiğim
Elbistan çölünü aştım da
geldim
Han Abdülaziz mutfağını
gördüm
Pirincin çorbasını içtim de
geldim
dörtlüğüyle başlayan şiiriyle
yapar.
Aşığın sazı sözünü beğenen yüzbaşı
Aşık Halil'i affeder, yanına alarak askerliğini
tamamlatır.
(5). AŞIK
HÜSEYİN
Aşık Halil'in kızına köyün gençlerinden Aşık Hüseyin adında bir genç talip olur. Aşık Halil, Aşık Hüseyin'e şart koşar.
Aşık Halil'in kızına köyün gençlerinden Aşık Hüseyin adında bir genç talip olur. Aşık Halil, Aşık Hüseyin'e şart koşar.
"Eğer turnaları Pazar'dan
(Kadirli) kaldırıp, Maraş'taki Ulucami’ye indirirsen kızımı sana veririm"
der.
Bunun üzerine Aşık Hüseyin şu
türküyü söyler.
Yekin turnam yekin koca
Pazar'dan
Sakınalım Akarca’dan
nazardan
Andırın'da geçilmiyor
güzelden
Maraş deresine konun
turnalar
Maraş deresinden doldurun
suyu
Çatoğlu Mulla Ömer haneden
soyu
Çakalcılar derler deliler
köyü
Balkın çöllerine konun
turnalar
Yekin turnam Çakalcılar
kolundan
Elbeyli oğlum da bilir
halinden
Sağsığmaz'dan da Hacın
Belinden
Gayışın oğlunu görün
turnalar
Mayil oldum Nedirli’nin
bağına
Arzumarum kaldı Ahır
Dağına
Dolanarak inin koca
Ceyhana
Ordu kılavuzu düzün
turnalar
Aşık Hüseyin menzile
erişe
Evliyalar imdadına
yetişe
Dolanarak inin koca
Maraş'a
Ulucami'ye de konun
turnalar
Bir çok ozanın ve yazarın şiirinde
ve yazısında olduğu gibi, Kul Halil’in dizelerinde de zaman zaman yanlış
kelimeye rastlamak mümkün. Yanlışlığın kendinden mi, yoksa yazım hatasından mı
olduğunu bilemediğim için (ki, beni bundan Allah
korusun) Ozanımızın bir kelimesini dahi değiştirmedim. Buradan, şuraya
varmak istiyorum: Eski halk ozanlarımızda olduğu gibi, Kul Halil’in şiirlerinde
de adlandırılma yoktu. Edindiğim 19 şiirinin adlarını kendim
koydum.
Benzer Dizeler: Kul Halil’in bu dizeleri, Şirazi’nin
dizeleriyle benzerlik göstermektedir.
Sırma hamaylısın takmış
boynuna(***)
Ayva mı turunç mu narı mı
bilmem(**)
Güllap mı serpilmiş teri mi
bilmem(****)
Yoksa bir kötünün yarı mı
bilmem(*)
Şirazi’nin
yaşadığı
yer ve
zaman
19. Asrın ilk yarısında
Başkonuş’un yakınlarında bulunan Yenicekale Nahiyesinin Çınarpınar köyünün
Karbasan Obasında yaşamıştır. Soyundan 7 Ozanın (bilinen) yetiştiği ailenin,
2. Ozanıdır.
Ozanların Şiirleri
Genellikle Halk Edebiyatında
birçok şiirler, biri diğerine çağrışım yaptırır. Neden, bazı ozanlara
isnat edilen şiirler çok fazla iken, bazılarına mal edilen az. Şunu
diyebiliriz; ki bu şiirler söylenişlerinden seneler sonra farklı yerlerde ve
zamanlarda yazıya geçirilmiştir. Bir ozana ilgi fazla ise veya ozan benliğini
ileri atabiliyorsa….. başka ozana ait eserler ona mal edilmiş olabilir. Neden
Karacoğlan’na mal edilen şiirler çok fazla da (500-1000), Hezari’ye, Şazi’ye, Şirazi ve Niyazi’ye isnat edilen şiirler az.
İşte nedeni; Yani halkın
sevgisi… Şiirinin akıcılığı, söylenmesinin hoş olması, anlaşılır olması… gibi
nedenlerden ziyade, ozanın bir köşede unutulmuş olması, mütevazilik, kendini
ileri atmamış olması gibi nedenler sayılabilir.
Yani şunu diyebiliriz: Kelime, cümle, mısra, şiirindeki benzerlik yüzünden hiçbir ozan
suçlanamaz. ‘‘Falan ozan, filan ozanın şiirini almış, kendine mal etmiş.’’
diyemeyiz. Ya, öteki, berikinin şiirini almadığı ne malum. Hayır, böyle
düşünemeyiz. Halka mal olmuş ozan bunlardan uzaktır. Bir karışkanlık söz konusu
olabilir.
-----------------------------------------------------
KELİMELER
Alırık: Alırız.
Akarca: Bir tür kuş.
Aynını Açmış: Gözünü açmış.
Akarca: Bir tür kuş.
Aynını Açmış: Gözünü açmış.
Azgıt Kalesi: Azgıt Kalesi Andırın'a 5 km kuzeyde Yeniköy
(Azgıt) sınırları içerinde sarp bir kaya kütlesinin üzerine
kurulmuştu.
Belleye: Öğrene.
Ceren: Ceylan.
Ceyhan suyu:
Ceyhan Irmağı.
Çeşti: Hayatta mı,
öldü mü?
Çinçin: Meryemçil
Belinden geçen Göksun yolunun en yüksek noktasına Çinçin
denir.
Dest: Farsça, el
anlamına gelen kelime. Abdest kelimesi de bu sözcükten
gelmektedir.
Dündüm Düşündüm: Bir konuda etraflıca düşündükten sonra karar vermek.(karar verdim)
Dündüm Düşündüm: Bir konuda etraflıca düşündükten sonra karar vermek.(karar verdim)
Geben: Maraş ilinin
Andırın ilçesine bağlı bir belde.
Göğ Ördek: Yeşil
ördek.
Göksün: Maraş iline
bağlı bir ilçe.
Gün Burnuna: Güneş
doğarken ya da batarken görünen küçük
parçası.
Güvermiş: Yeşermiş.
Halbır: Andırına 15
km kadar uzaklıkta, rakımı yüksek ünlü bir
yayladır.
Haştırın: Andırın İlçesine bağlı tarım yapılmaya elverişli bir
yerleşim.
İçmişim
Doluyu: Bade içmek demektir. Bade içme olayının
gerçekleşmesi ise rüyada olur. Bade, aşığa, genellikle dini olarak yüksek
seviyede kişi veya kişiler tarafından içirilir (üçler, kırklar, yediler, yaşlı
bir pir, vs.). daha sonra aşığa, aşık olacağı sevgili gösterilir. O andan
itibaren aşığın içinde hep o badenin verdiği yanma olacak, şiirlerini onun
etkisiyle söyleyecektir. Bundan sonra badeyi içiren kişi veya kişiler, aşığa
öğütler verir, bilmediği birtakım şeyleri öğretirler. son olarak da aşığa
"yeterlilik" anlamına gelen "ruhsat" verilir.
işmar:göz kırpmak, göz süzmek,
göz göze gelmek. (Eskişehir -Gümüşhane -Kars ve köyleri -Gaziantep -Maraş yörelerinde kullanılır)
Kamil: Olgun,
akıllı, ne dediğini bilen insandır.
Kasavet: Sıkıntı,
iç sıkıntısı.
Katar: Birbiri arkasına dizilmiş hayvan sürüsü.
Kelam: Söz, deyiş, cümle, sözleşme anlamlarına gelir.
Katar: Birbiri arkasına dizilmiş hayvan sürüsü.
Kelam: Söz, deyiş, cümle, sözleşme anlamlarına gelir.
Konalga: Mola verme
yeri.
Maşher: Mahşer.
Maya: Damızlık dişi
deve.
Mayil Olmak: Hayran
kalmak, vurulmak.
Mekân Tutmuş: Yer
edinmiş, yerleşmiş.
Meryemçil: Maraş ilinin Göksun ilçesine bağlı bir dağ geçidi.
Meryemçil: Maraş ilinin Göksun ilçesine bağlı bir dağ geçidi.
Nallamak: Atlara
nal çakmak.
Nazar: 1. Belli kimselerde bulunduğuna inanılan, insanlara, mala mülke, zarar veren, bakıştaki çarpıcı ve öldürücü güç, göz. 2.Bakış, bakma, göz atma.
Od: Ateş.
Sakdur: Korun.
Sarıgız: Sarıkız. (Kayseri İline bağlı bir ilçe.)
Nazar: 1. Belli kimselerde bulunduğuna inanılan, insanlara, mala mülke, zarar veren, bakıştaki çarpıcı ve öldürücü güç, göz. 2.Bakış, bakma, göz atma.
Od: Ateş.
Sakdur: Korun.
Sarıgız: Sarıkız. (Kayseri İline bağlı bir ilçe.)
Seh Etmek: Sefa
sürmek, eğlenmek.
Sual Sorucu: Münker – Nekir.
Sual Sorucu: Münker – Nekir.
Tahmül: (tahammül) katlanmak, dayanmak, çekmek.
Tor: Çekingen, utangaç, acemi işe alışkın olmayan, yabani.
Olgunlaşmamış.
Sin: Yaş.
Tekdür: (tekdir) paylama azarlamak.
Tekdür: (tekdir) paylama azarlamak.
Tülü: Hörgüçlü deve
ile boz devenin melezi olan devenin
erkeği.
Vade: (Şiirde, ecel anlamında) ölüm, mukadder vakit, ömrün sonu, hayatın sonu, ömrün bitimi.
Vade: (Şiirde, ecel anlamında) ölüm, mukadder vakit, ömrün sonu, hayatın sonu, ömrün bitimi.
Yaren:
Arkadaş, yakın, dost.
Yekte: 1. Eteklik.
2. Bir şeyin aşağıya doğru uzanan yüzü. 3. Etek yapmaya elverişli
kumaş.
Zülüf: Şakaklardan sarkan saç lülesi . Sevgilinin saçı. Gerdana dökülen saç teli.
Zülüf: Şakaklardan sarkan saç lülesi . Sevgilinin saçı. Gerdana dökülen saç teli.
----
KAYNAKÇA
Aslan, İsmail (198]), "Çukurova'da Şiirleri Bilinip
Ek Hayatı
Bilinmeyen Halk Ozam Aşık Halil", Mersin Kültür ve
Eğitim Sempozyumu Bildirileri, Mersin
Karaburç, Mehmet (1995), Adana-Osmaniye'de Aşıklık
Geleneği
(Basılmamış Yüksek Lisans
Tezi)
Kılıç, Ahmet (1976), Gavurdağı Türküleri, Türkiye
Geleneği.
-----------------------------------------------------
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder