KİMDİR: Halk Ozanı (1).
Beyazıtoğlu Süleyman Paşa ve
Ahmet Paşa’nın saz şairleri;
Hezari’nin,
Ey peri sen
ra’nalananlardan mısın nesin
*
Yine, HEZARİ nin
''Geldi Yazbaharın Ayları'' deyişi, bu gün, hala Maraş şehir, köy ve
kasabalarında söylenmektedir.
Şazi’nin,
Ya! Niçin ağlayıp feryat
etmeyim
Kakülü reyhanım düştü
fikrime
Şirazi'nin,
Kusur mu işledim ey
şevki cihan
Miski amber kâkülüne muy
dedim
şiirleri meşhur olanlar arasındadır. Bu ozanlar, bu gibi muazzam deyişleri ile Türk Edebiyat Tarihine geçmişlerdir.
-----------------------------------------------------------
yaşadığı
yer ve zaman
19. Asrın ilk yarısında
Başkonuş’un yakınlarında bulunan Yenicekale Nahiyesinin Çınarpınar köyünün
Karbasan Obasında yaşamıştır. Soyundan 7 ozanın (bilinen) yetiştiği ailenin
2. Ozanıdır.
Maraş'ta yetişen meşhur
halk ozanlarından Şazi ve Şirazi’nin kardeş oldukları
kesindir.
Hezari ve Şadi’n
çağdaşıdır.
paşalarla:
Şirazi’nin de kardeşi
Şazi, çağdaşı Hezari ve Şadi gibi Beyazıtoğlu Süleyman Paşa ve Ahmet Paşa
zamanında yaşadığı bilinmektedir. Hatta Beyazıtoğlu Süleyman Paşa bu ozanları
korumuş, gittiği yerlere götürmüştür. Ölümünden sonra da Ahmet Paşa aynı yolu
izlemiştir.
şair aile:
Şazi ve Şirazi’nin
dahil olduğu Aile, Halk Aşıklarının sık yetiştiği bir ailedir. Bu
aileden;
6. Sefil
Mehmet,
7. Aşık
Veli,
gibi ismini duyurabilen
ozanlar yetişmiştir.
dede, oğul ve torun
(2)
Şu anda bile bir ailede
üç göbek, ozan Şirazi’nin adını taşıyor. Torun Şirazi, baba Şirazi ve dede
Şirazi. Ozan torunları; Niyazi, Muradi, kızkardeşi Durdu Bacı ve Sefil Mehmet,
dedelerinin yolundan gitmişler, onları (Şazi ve Şirazi’yi) örnek
almışlardır.
almışlardır.
türk edebiyat
tarihine
geçen iki şiir ve
hikayesi
Bayazıtoğullarından
Süleyman Paşa, bir gün dost edindiği Şirazi ile gezinirlerken Maraş Kalesi
kuzeyinde, hanımların hamamdan çıktığını ve öndekilerden birinin kasten
yüzünü açarak kendilerine kur yaptığını görürler. Paşa kadını
tanımıştır.Yolları Dükkanönüne doğrudur. Şirazi’den kadın için şiir
söylemesini rica eder (3).
----------------------------------------------------------
şiirinden örnekler
1.
1.
melek mi huri mi bilmem (4)
Zamane hubunda böyle can
olmaz
Acep melek midir huri mi
bilmem
Ne huri ne melek billahi
candır
Belki cismi latif peri
mi bilmem
Seyredüp adular düşmesin
dile
Siyah ebruleri benziyor
güle
Layık mıdır zülfü
gülşen bu ele
Garip mi düşüktür yeri
mi bilmem
Sırma hamaylısın takmış
boynuna
Hiçbir güzel getiremem
aynına
Has bahçeden meyva almış
koynuna
Ayva mı turunç mu narı mı bilmem
Sim ü zer nişanın tutmuş
destine
Siyah ebrulerin çeşm-i
mestine
Domur domur ak memenin
üstüne
Güllap mı serpilmiş teri
mi bilmem
Şirazi’m der ben tevatür
etmedim
Böyle bir güzeli seyran
etmedim
Sual edip te aslına
yetmedim
Yoksa bir kötünün yarı
mı bilmem
bu şiiri
söyler.
----
korku ve ümit
Artk Dükkanönü'nü geride
bırakmışlardır. Ağaçların ve üç beş çalının oluşturduğu şimdiki Batıpark’ta
bulunan bir ağacın gölgesine oturduklarında, Paşa, yarı ciddi bir tavır
takınarak, kadının karısı olduğunu ima eder. Şirazi, şaşkındır. Özür diler ve
korku ile ümit arasında Paşa’ya bakar. Bu bakış sonrasında söylediği şiirle hem
Paşa’nın kendine var olan sevgini ziyadeleştirir, hem de Türk Edebiyat Tarihine
geçen şiirini söyler.
---
2.
kusur mu işledim
kusur mu işledim
Kusur mu işledim ey
şevki cihan
Miski amber kâkülüne muy
dedim
Zalim bir ok vurdun
deldin sinemi
Ne ağrıdı ne incindim
uy dedim
Uygun Lahuri şal
sarılmış belde
Menendi bulunmaz değme
bir elde
Ne yasemin ne sümbül ne
de gülde
Hiç bulunmaz bu ne usul
boy dedim
Asmış ta dağıtmış
boynuna dürrü
Kokar güllâp gibi
dökülen teri
Ne huri ne gılman ne
melek peri
Haklı pesend ettim bu ne
soy dedim
ŞİRAZÎ gel kendin sen
seni deşir
Peri bir don giymiş
eylemiş beşir
Ne mavi ne sarı ne al ne
yeşil
Düğün mü bayram mı bu ne
toy dedim
----
3.
insafa gel
insafa gel
Eleman elinden hey
mürüvvetsiz
Ya n’olur insafa gel
bazı bazı
Zalim siteminden
zulumdur karım
Kuluna merhamet kıl bazı
bazı
Coşkun sular gibi çağlayıp akma
Sitem hançerini sineme
çakma
Var ise noksanım kusura
bakma
Bildiğinden şaşar kul
bazı bazı
Yoluna koymuşam ser ile
canı
Hilafım yok billah
severim seni
Bu kadar gönülden
çıkarma beni
Aradabir selam sal bazı
bazı
Şirazi’m der lebi petek
balımsın
Canımın cananı gonca
gülümsün
Nasıl merhametsiz kanlı
zalimsin
Soyunup koynuna al bazı
bazı
----------------------------------------------------------
AÇIKLAMALAR
1. Genellikle Halk Edebiyatında birçok şiirler, biri diğerine çağrışım yaptırır. Neden, bazı ozanlara isnat edilen şiirler çok fazla iken bazılarına mal edilen az. Şunu diyebiliriz; ki bu şiirler söylenişlerinden seneler sonra farklı yerlerde ve zamanlarda yazıya geçirilmiştir. Bir ozana ilgi fazla ise veya ozan benliğini ileri atabiliyorsa….. başka ozana ait eserler ona mal edilmiş olabilir. Neden Karacoğlan’na mal edilen şiirler çok fazla da (500-1000), Hezari’ye, Şazi’ye , Şirazi ve Niyazi’ye isnat edilen şiirler az.
İşte nedeni; Yani halkın
sevgisi… Şiirinin akıcılığı, söylenmesinin hoş olması, anlaşılır olması… gibi
nedenlerden ziyade, ozanın bir köşede unutulmuş olması, mütevazilik, kendini
ileri atmamış olması gibi nedenler sayılabilir.
2. Yiğenim Ahmet’e okulundaki sınavın sonucunu sorduğum
da; ‘Şirazi, 1 nci, ben de 2 nci oldum.’ dedi. Şirazi ismi bu zamanda ender
duyulan isimlerden olduğunu bildiğimden bu isim beni düşündürdü. Aynı zamanda ozan Şirazi ile çağrışım yaptı. Araştırdım: Yenicekale’nin Çınarpınar Köyünün
Karbasan Mezrasından olduğunun, babasının ve dedesinin adının da Şirazi olduğu
bilgisine ulaştım. 1800’lü yıllarda yaşayan Şazi, Şirazi, 19 ‘ncu yüzyılın son
yarısı ile 20. Yüzyılın ilk yarısında yaşayan Niyazi ve yine ortalarında
yaşayan Muradi ile kızkardeşi Durdu Bacı’nın torunları olduğu bilgisi beni
gönendirdi.
----
3. Sefil
Mehmet anlatıyor: Benim anlattıklarım doğru diyor. Çünkü hem dayısından hem
babasından duymuş.
Bayazıtoğullarından Süleyman Paşa, bir gün, arkadaş
edindiği zamanın büyük ozanı Şirazi ile gezinirlerken Maraş Kalesi kuzeyindeki
hamamdan bir kalfa kadının çıktığını görürler. Süleyman Paşa, ‘görüyor musun’
dercesine anlamlıca Şirazi’ye bakar. Şirazi: '' Bizim oralarda yüzler meydanda
olur, her şey aşikârdır.'' diye cevap verir Paşa’sına. Önde olan kız, ozanın
sözlerini duymuştur. Aniden peçesini kaldırır: ''İşte bak aşık. Maşallah de de,
bak!'' der. Kız, aynı zamanda ozanın köyünün bağlı olduğu Yenicekale’den bir
beyin (Sünnüoğlu) kızıdır. Bu kız, Süleyman Paşanın devreye girmesiyle,
ileride Ozanın hanımı olacaktır.
İşte, Şirazi’nin bu
hanımlara söylediği şiir:
4.
gören maşallah
desin
Çıktı
güzellerin sürüsü
Gitti
aklımın yarısı
Hele
içlerinde birisi
Turna gibi
sekip gider
Oturmuş ta üç beş yaren
Hep
maşallah desin gören
Mavi
gözlü akça ceren
Taştan
taşa sekip gider
---
4.
Şirazi, " melek mi huri mi bilmem''şiiriyle Yenicekale'li kızı övdüğü kesin.
''melek mi huri mi bilmem'' adlı övgü şiirine ilave olarak ''gören maşallah
desin'' şiiri ile kızın güzelliğine vurgu yaptığı ya da ''gören maşallah desin
'' şiirini, kız ile nişanlılığı devresinde söylediği ile ilgili söylentiler
vardır.
----------------------------------------------------------
kelimeler
kelimeler
Adu: Düşman,
hasım.
Beşir:1. Müjde getiren,
müjdeci. 2. Güler yüzlü, güleç.
Cahal: Genç. Her
gördüğüne yetişmek isteyen. (Cahil ile karıştırmamak gerek. Cahil: Aklı
yetmeyen, demektir.)
Can: 1. İnsan ve
hayvanlarda yaşamayı sağlayan ve ölümle vücuttan ayrılan madde dışı
varlık.
2. Yaşama,
hayat:
Cismi Latif: Cisimle
alâkası olmayan. Göze görünmeyen. Çok lutf edici. Derin,
gizli.
Çeşm i Siyahım: Kara
gözlüm.
Çeşm i Mest: Sarhoş
göz, mest olmuş göz.
Değme: Seçkin,
seçme.
Dest: El, yed.
(Mecazi anlamda): Kudret, fayda, nusret.
Don Giymek: Elbise
giymek.
Dürr:
İnci.
Ebru:
Kaş.
Gılman: Ahrette
cennetliklere hizmet eden müşrik çocukları.
Gülşen: Gül
bahçesi.
Himmet: 1. Kast,
maksat, irade, dua, kuvvetli istek ve yardım talebi manalarına
gelir.
2.
Maddi ve manevi konularda yardım istemek anlamında
kullanılır.
Himmet Etsin: Yardım
etsin.
Hub: Pek güzel, en
güzel, sevgili.
Kamet:
Boy.
Kamet i Selvi: Boyu
selvi gibi.
Lahuri Şal:
Hindistan/Lahor'da yapılan bir tür şal, Lahor şalı.
Latif: Mülâyim, yumuşak,
nâzik, mütenasip, güzel, şirin, küçük ve hoşa
giden.
Leb:
Dudak.
Mahbub:
Sevgili.
Mahbubirana: Değerli
sevgili. Güzel ve hoş, nazik sevgili.
Mahbubirana çeşm i
siyahım: Siyah gözlü, güzel, hoş ve nazlı
sevgilim.
Melil: Üzgün,
kederli.
Menendi Bulunmaz:
Alternatifsiz, eşi bulunmaz.
Muy: Sac
teli.
Mürüvvet: İnsaniyet.
İnsanlığa uygun olan şeyi yapmak. Güzel ve iyi şeyleri alıp, kötüleri terk
etmek.
Müşkül: Zor,
güç.
Müşkül Sevdadır: Güçlü
sevdadır, zor sevdadır.
Peri: 1. Farsça bir
kelimedir. Cisimleri çok lâtif ve görünmez hoş
yaratıklardır.
2.
Doğaüstü güçleri olduğuna inanılan, düşsel dişi
varlık.
Pervane: Geceleri ışık
çevresinde dönen küçük kelebek. (Şiirde; sevgili ışıktır, nurdur, ozan
kelebek.)
Pesend Etmek: Şaşmak,
şaşırmak.
Rana: Güzel, hoş
latif, parlak. Çok iyi, çok ala.
Selvi / Servi:
30-35
m uzunluğunda ve koyu yeşil yaprak dokusu ile uzaklardan
dikkati çeken bir ağaç.
Şiirde; ince ve uzun boylu anlamında
kullanılmıştır.
Ser :
Baş.
Serden Geçmek:
Herhangi bir konuda daha büyük bir değer için canından bile vaz geçebilmek,
canını feda etmeye hazır .
Hamaylı: Gümüş
üzerine altın veya akik işlemeli olup ağırlığı takriben beş yüz grama kadar
varan,
içinde duaların yazılı
olduğu birçok cebi olan bir kuşak, ki bu kuşak omuzdan öbür bele doğru,
çaprazlama takılır.
Sim:
Gümüş.
Sim ü Zer: Gümüş ve
altın.
Şevk: İstek, arzu,
heves.
Tevatür: Arapça
kökenli bir kelime olan tevatür, dinî metinlerde, yalan olması mümkün ise de
zan ifade etmekle birlikte doğru olma olasılığı yüksek olan olay
demektir.
Toy: Ziyafet, şölen,
yemekli eğlence.
Yaren: Arkadaş, dost,
yakın dost.
Yoluna ser koymak:
Yoluna baş koymak, canını feda etmeye hazır.
Zalim: Acımasız ve
haksız davranan, kıyıcı, zulmeden.
Zer: Sarı, altın,
akçe.
Zülüf: Farsça'da saç
demektir. Sevgilinin zülfü yani saçı küfüdür.
1. Küfür imanı örter;
sevgilinin saçı da sevgilinin dudaklarını ve yanağını örter. Sevgilinin
dudakları ve yanağı fenafillahtır. Sevgilinin yanağı ay gibi parlar, dudakları
alem-i mecaz'dan alem-i hakikat'a gider. Sevgilinin dudaklarına ulaşan aşık
eriyip yok olur ve fenafillah'a ulaşır.
2. Edebiyatımızda ozan,
zaman zaman sevgiliye ZALİM, KAFİR diye hitabeder. Zalim, zülmü ile kafir
küfrü ile inancı örtendir. Buradan yola çıkarak sevgili de aşkı taşıdığından,
onu yüklendiğinden, gizleyip, muhafaza ettiğinden ve kimseciklere
bildirmediğinden ve örttüğünden ozan, dizelerinde sevgili için zalim ve kafir
kelimesini kullanmakta sakınca görmez. Hatta iyi yaptığının
bilincindedir.
-----------------------------------------------------------
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder