SÜLEYMAN PAŞA (KARA FATMA OĞLU)
KİMDİR
Süleyman Paşa, idarecilik kabiliyeti
çok iyi olan ileriyi görebilen bir yönetici idi. Dulkadirliler’den evlilik
yaparak; hem bölgede büyük bir güç sahibi olmuş, hem de Maraş tarihinde meşhur
olan Dulkadiroğlu, Bayazıtoğlu kavgasını ortadan kaldırmayı hedeflemiştir.
Süleyman Paşa Maraş Valiliği döneminde Mısır meselesi ile iç içe oldu. Mısır
ordusu ile Nizip’te yapılan savaşa kendi ordusuyla katıldı. Yaptığı yararlı
hizmetler neticesinde kendisine Sivas Feriki (tümgeneral ile korgeneral
arasında bir rütbe) unvanı verildi. Mısırlı İbrahim Paşa’nın da Halep
Seraskerliği unvanı verdiği, ancak Süleyman Paşa’nın bu unvanı kabul edip
etmediği hakkında bir belge bulamadık. Paşa daha sonra Diyarbakır valisi olarak
görev yaptı. Aynı yıl içinde de vefat etti.
-----------------------------------------------------------------
DOĞUMU: 1805 Yılında
doğduğu sanılıyor.
SOYU
Süleyman Paşa, bazı
kaynaklarda Kalender Paşa’nın oğlu olarak bilinir ama Kalender Paşa’nın
kardeşinin oğludur. Babası, Beyazıtoğlu Yusuf Bey, annesi ise Kerimkızı Kara
Fatma Hatun’dur. Süleyman Paşa, babasından çok annesinin sıfatıyla ünlenmiştir.
Bu nedenle Paşa olana kadar Kerimkızı oğlu diye anılmıştır. Çünkü annesi,
Kerimkızı Kara Fatma’dır.
Önceleri Andırın,
Yenicekale, Camustil (1) ve civarının iltizamı (2) Süleyman Bey’e
verilmişti.
EŞKIYA
MUAMELESİ
Celaleddin Paşa’nın
Maraş Valiliğine atanmasıyla, Celaleddin Paşa tarafından her şeyi elinden
alınarak ailesine eşkıya muamelesi yapıldı.
Süleyman Bey (henüz Paşa
olmadığından bey diyoruz) ve bölgedekiler perişan bir hale düştü. Vali, bu
bölgenin gelirini toplama işlerini kendi adamlarına verdi, böylece bölge
halkıyla zıtlaşma başladı. Celaleddin Paşa hakkında
halktan,
2. DEFA
VALİ
2. Kez Maraş’a Vali
olarak tayini yapıldı. Maraş halkı tarafından Paşa’ya yatak, konak, hademe ve
mübaşir vb… masraflarından başka, seksen yükü aşkın akçe verildi. Buna
rağmen, Paşa 300’ü aşkın çocuğu zorla alıkoyarak hizmetine aldı. Adamları
sebepsiz yere, çarşıda gezenlerden hasımlarına baskı yaptılar, kimilerini
öldürdüler. Adamlarının yaptığı bu çirkin olaylar Celaleddin Paşa’ya şikâyet
edildiğinde ise Paşa; “Osmanlı hali böyledir” diye cevap vermekteydi. Valinin
bu tutumu nedeniyle şehirde korku oluşmakta, halk, can ve mallarının
emniyetinden şüpheye düşmekteydiler.
Celaleddin Paşa, 1823
Temmuzunda Maraş Valiliği’nden azledilerek Adana Valiliği’ne
gönderildi.
3. DEFA
VALİ
Celaleddin Paşa,
Ağustos 1824 Maraş’a 3. defa vali olarak tayin
edildi.
Maraş’ta huzursuzluk
tekrar had safhaya çıktı. Paşa, Andırın ve civarında asayişin bozuk olduğunu,
bahane ederek;
a) Maraş eski Müftüsü
Ataullah Efendi (Kalender Paşa’nın damadı)’nin sürgüne
gönderilmesini,
b) Kerimkızıoğlu
Süleyman Bey’in ise idam edilerek ortadan kaldırılması gerektiği yönünde
Sadaret’e (Sadrazamlığa, şimdiki Başbakanlığa) bir yazı
gönderdi.
Süleyman Bey bunun
üzerine annesinin aşireti olan Bozdoğan aşireti ve diğer aşiretlere haberler
göndererek kendi saflarına çekmeye ve güç toplamaya başladı. Celaleddin Paşa,
Süleyman’ın peşine asker gönderdi. Askerler Göksun taraflarında Keban (Geben
olması gerekir, AKN ) derbendi (Derbent: Geçit ve yolları korumak… yolcuların
güvenliği sağlanan yer) denilen yerde Süleyman Bey ve adamlarıyla karşı
karşıya geldiler, yapılan çatışmada Süleyman ve adamları Cihan (Ceyhan olacak.
AKN) nehri boyunca kaçarak eski köprüden geçip, köprüyü yıkıp oradaki
aşiretlerince saklandılar. Süleyman, Tecirli, Cerit ve Afşar aşiretleriyle
birleşerek tekrar Keban (Geben) derbendi taraflarına geldi. Annesi, Kerimkızı
Kara Fatma da yaklaşık beş yüz süvarisi ile aynı bölgeye oğluna yardıma koştu.
Fakat, Celaleddin Paşa’nın askerleri Süleyman Bey ve adamlarını 2. kez hezimete
uğrattılar. Yenicekale’yi yakıp yıkarak Süleyman Bey’in konağını da darmadağın
ettiler.
Fakat bu sefer de
Süleyman Bey’i yakalayamadılar. Yakalananlardan elebaşı olanlar hemen orada idam
edildi. Süleyman Bey, adamları ile Andırın taraflarından kaçarak Sis kasabasında
Kozan Bey’i Ali’nin yanına sığındı. Adana Valisi Nurullah Paşa’ya kapu kethüdası
(emrinde çalışan) aracılığı ile bir mektup yollayan Celaleddin Paşa, Süleyman
Bey ve arkadaşlarının yakalanarak kendilere verilmesini istedi. Nurullah
Paşa’nın, Kozan Beyi’ne bir mektup yazarak Süleyman Bey’in kendisine verilmesini
rica etmekten başka yapacağı bir şey yoktu. Çünkü Kozanoğulları’nın Kozan
Dağında nerede ikamet ettiğini kimse bilmezdi. Kozan Dağına hiç kimse habersiz
çıkamazdı. Vali de bir rica mektubu yazarak Kozan Beyi’nin dağ eteğindeki
adamlarına verdi. Artık bundan sonra merakla Kozan Beyi Ali’nin vereceği cevap
beklenmekteydi.
Kozan Dağları ve bu
coğrafyada bulanan Kozanoğulları, Osmanlı’nın çekindiği bir hanedanlıktı. Kozan
bölgesine bunlardan habersiz ne bir devlet görevlisi, ne bir tüccar, ne de bir
yolcu gelip geçebilmekteydi. Kozan ahalisinden bir kimsenin de Kozan’dan dışarı
çıkmasına izin verilmez, eğer çıktıysa bir daha geri dönmesine izin
verilmezdi.. Adana valisi tarafından bir görevli Kozanoğllarından birini görmek
üzere gelecek olsa, Sis kasabasının kenarına gelip bekler, bir görevli gelerek,
bu memuru alır, birlikte Kozan dağına çıkarlardı. Gelenlerin tekrar gelişte
yolu bulmamaları için de dağa çıkarken oldukça dolaşık ve karışık bir yol takip
edilirdi. Doğukozan ve Batıkozan diye ikiye ayrılan dağın yönetimi de iki
kısımdı. İkisi de hükümeti tanımaz ve kendi başlarına buyruk hareket ederlerdi.
Buna rağmen hükümet yazışmalarında Kozan'ı Garbi ağalarına “Kozan Kaymakamı”
Kozan'ı / Şarki ağalarına ise “Kozan ı Şarki Müdürü” hitabını kullanırdı. Doğu
Kozan Maraş Eyaleti’ne bağlı sayılırdı. Ancak hiçbir şekilde bir yere
bağlılıkları söz konusu değildi. Kozan beyleri akıllarına estiği gibi idare
ederlerdi. (Cevdet Paşa, Tezakir)
Ağustos 1828 tarihinde
Celaleddin Paşa, savaş için Orduy- u Hümâyûn (Osmanlı Devleti'nin ordusu)’a
katılmak üzere sefere çağrılması Maraş halkı arasında büyük bir sevinçle
karşılandı. Askerleriyle orduya katıldı. Sonrasında, Niğbolu Kalesi’ne muhafız
olarak görevlendirildi. Halk bu vesile ile rahat bir nefes aldı. Yerine;
Mehmet Ağa Maraş’a vali olarak tayin edildi.
Mehmet Paşa’nın vali
olarak gelmesinden sonra Maraş’ta hayat yavaş yavaş normale dönmeye başladı.
Ancak geride kalan ve silinmesi gereken o kadar kötü izler vardı ki bu derin
izlerin silinebilmesi için hükümetin de buradaki meselelere çözüm üretmekte
yardımcı olması gerekmekteydi. Bu minvalden olmak üzere Maraş halkından ve ileri
gelenlerinden İstanbul’a oldukça yoğun şekilde ma‛ruzatlar (şikayetleri içeren
dilekçeler ) gitti.
Maraş’ın naibi, müftüsü
ve ahali ileri gelenlerinin Sadaret’e gönderdikleri dilekçelerde Celaleddin
Paşa’nın son valiliği döneminde yaptığı kötü muameleden şöyle
bahsedilmektedir:
“Celaleddin Paşa
Maraş’a tekrar vali olarak geldiğinde yine Kalender Paşa zamanından kalan
husumeti sebebiyle Süleyman Bey’in malikâne usulüyle işlettiği Meâdin i Hümâyûn
civarındaki Yenicekale, Camustil ve Andırın nahiyelerinden bedel i hükümet adı
ile, üç yüz akçe istemiştir. Ahalinin bu parayı vermeye ne gücü, ne de kudreti
vardır. Süleyman Bey de ahalinin bu durumunu bildiği için istenen paranın çok
fazla olduğunu, ancak yüz elli akçe verebileceklerini söylediğinde bu itirazı
bir itaatsizlik olarak değerlendirdi.
YENİCEKALE
Celaleddin Paşa,
Süleyman Bey’in nahiyesi olan Yenicekale’ye bir baskın düzenledi. Yapılan bu
baskında üç - dört yüz yıllık geçmişi olan köydeki bütün evler, konaklar ve
çiftçilerin barınakları yerle bir edilmiş, nahiye yakılıp yıkılmıştır. Süleyman
Bey, yaklaşık on atlı adamı ile birlikte Adana tarafına kaçarak canlarını zor
kurtardılar."
Süleyman Bey, köyün ve
hanelerin yakılıp yıkılmasını ve ahalinin perişan halini o zaman açık ve seçik
bir şekilde Sadaret’e (Şimdiki başbakanlık) yazarak Celaleddin Paşa’yı şikâyet
etti. Bu şikâyeti duyan Celaleddin Paşa kendi durumunu kurtarmak ve Süleyman
Beyi güç durumda bırakmak için bir plan hazırladı. Süleyman Bey ve
arkadaşlarının ahaliden zorla para topladığı, halka zulmettiği ve halka korku
verdikleri gibi şikâyetleri içeren bir mar’uzat (dilekçe) hazırlayarak ahaliye
bu dilekçeye zorla mühür bastırmış ve imzalatmış, hazırladığı bu mar’uzatı
Sadaret’e (Şimdiki başbakanlık) yollatarak Süleyman Bey’i şikâyet ettirmiştir.
İşte Maraş ahalisinden zorla alınan bu mahzarın yalan olduğu ve işleme konmaması
gerektiği de Maraş ileri gelenlerinin yazısında ortaya çıkmaktadır. Mahzarda,
Celaleddin Paşa zamanındaki Maraş’ın durumu anlatıldıktan sonra devamla,
Süleyman Bey’in idam cezasını hak etmediği, Celaleddin Paşa’nın husumetinden
dolayı Süleyman Bey’in idam edilmesinin istendiği, oysaki Süleyman Bey’in hem
ahali, hem aşiret ve hem de kabilelerle çok iyi ilişkileri olan, bölgeyi çok iyi
tanıyan tecrübeli bir idareci olduğu, dolayısı ile bu cezanın kaldırılarak
elinden alınan Malikâne’sinin ve görevlerinin kendisine tekrar verilmesi rica
edilmektedir.
Celaleddin Paşa’nın Rus
savaşı dolayısı ile sefere çağrılmasından sonra Süleyman Bey’de İstanbul’a bir
ma‛rûzat (arzuhal dilekçe ) gönderdi. Sadrazam İzzet Mehmet Paşa’ya gönderdiği
ma‛rûzatta kendisinin daha önce amcası Kalender Paşa’nın kapu kethudalığını
yaptığını ve daha sonra da, gerek Fevzi Paşa ve gerekse Hafız Ali Paşalar’ın
Maraş valiliği sırasında malikânesini işlettiğini ve bu vesilelerle hükümetin
kendisini çok iyi tanıdığını söyleyerek: “ Bunca yaptığım hizmetlerde hükümete
ve valilere ne kadar sadık hizmet ettiğim bilinmektedir. Ancak Celaleddin Paşa
Maraş’a tekrar vali olarak geldiğinde nefsâniyetinden dolayı hiç bir sebep
yokken bizlere zulmetmektedir." dedi.
1. Rus harbinin
çıkmasıyla Celaleddin Paşa’nın sefer için orduya çağrılmasından bütün ahali çok
hoşnut olmuştur.
2. Halk ve Maraş’ın
ileri gelenlerinin hükümete gönderdikleri mahzarlardan ve arzuhallerden de
anlaşılacağı üzere ecdadımdan bana intikal eden malikânem Celaleddin Paşa
tarafından elimden alınmıştır. Elimizde hiçbir şeyimiz kalmamış ve halimiz çok
perişandır. Bölge ahalisi de ata yadigârı bu malikânemin bana tekrar verilmesini
ve Maraş’taki mütesellimlik (Tanzimattan önce beylerbeyi ve sancakbeylerinin,
bölgelerindeki sancak ve ilçeleri kendi adlarına yönetmekle görevlendirdikleri
kimse. ) görevinin de bana tevcihini talep etmekteyim. Daha önce nasıl ki geçmiş
valilere can siperâne hizmet verdiysem Mehmet Paşa’ya da aynı şekilde hizmette
kusur etmeden çalışmak istiyorum ve bu isteğimin kabul edilmesini rica ederim.”
diyerek sadrazamdan eski görevlerinin tekrar kendisine iadesini istemiştir.
Antep Mütesellimi Silahşör Hassa Mustafa Ağa da Maraş’a yeni Vali tayin olunan
Mehmet Paşa’nın makamına gelene kadar mütesellim olarak Süleyman Bey’in görev
yapmasını tavsiye etmek için Sadaret’e bir yazı göndermiştir. Yine Maraş ileri
gelenlerinden gönderilen mahzarda; Celaleddin Paşa’nın, Maraş’ın hanedanlarından
eski Müftü el Hâc Ataullah efendi’yi Kütahya’ya, Kurşuncu zâde Hasan Fehim
Efendi’yi ise Kayseri’ye sürgüne yolladığı belirtilmiş, haksız yere yapılan bu
sürgünler iki yılı bulmuştur. Hem sürgüne gidenler hem de geride kalanlar
oldukça perişandır. Bu iki zatın affedilerek tekrar memleketlerine dönmeleri
için de ayrı bir ricada bulunulmaktadır. Aynı şekilde aile fertleri de
sürgündeki yakınlarının affedilerek evlerine ve işlerinin başına dönmelerini
Sadaret’den rica eden mahzarlar yollamışlardı. Maraş’ta bazı kimseler
Celaleddin Paşa’yı tahrik ederek bu iki âlim insanın kendisi hakkında iyi şeyler
düşünmediklerini söylemelerinden dolayı bir dedikodu üzerine sürgüne gönderdiği
şahıslar ahlaklı ve faziletli kimseler olup bütün eşraf ve ahalinin tekrar
dönmelerini istedikleri, belgelere yansımıştır.
MARAŞ
RAHATLADI
Celaleddin Paşa’dan
sonra Maraş oldukça rahatladı ve normalleşme sürecine girdi. Süleyman Bey yeni
gelen valiler ile uyumlu bir şekilde çalışmaya başladı. Bu uyumlu çalışmasının
karşılığını da çok geçmeden gördü. Maraş Mütesellimi iken yaptığı iyi hizmetler
ve sadakatinden dolayı kendisine Mir i Miranlık ( beylerbeyi) rütbesi verilerek
1832 yılının Eylül ayında Maraş valisi olarak tayin
edildi
Maraş valiliğinden sonra
Rumeli Ordusu’na tayin edilen Celaleddin Paşa Edirne civarında görevlendirildi
Buradan Niğbolu Kalesi muhafızlığı görevine getirildi. Ancak buradaki
başarısızlıklarından dolayı vezareti elinden alınan Paşa, Nisan 1829 tarihinde
Tekirdağ’a sürgün edildi.
Daha birkaç sene
evvelinde şaki olarak görülüp hakkında idam kararı verilen Kerimkızı oğlu
Süleyman, Paşa rütbesiyle kendi memleketinde hükümeti temsilen vali
oldu.
-----------------------------------------------------------------
AV KASRI: Süleyman
Bey, Maraş’ın batısında takriben altmış kilometre mesafede olan ve köylülerce
Avgasır diye telaffuz edilen Köy, Başkonuş dağı eteklerinde ve Maraş -Andırın
yol güzergahındadır. Süleyman Bey, buraya bir köşk yaptırdı, yaz aylarını,
dinlenmek maksadıyla burada geçiren Bey, kış aylarında da burasını av köşkü
olarak kullanırdı.
AŞİRETLER
Köşk; yaz kış
Çukurova’dan gelen; Tecirli, Avşarlı, Cerit, Pazarcık’tan gelen; Atmalı,
Sinemenli, Kılıçlı ve Amik’ten gelen; Mursaloğluları, Bahadırlı, Sarıcalı, Çoşlu
ve Kodallı Aşiret Reis ve Beyleri ile dolar taşardı. Öte yandan kış aylarında
av partileri düzenlenir. bir bayram ve şenlik havası içinde geçerdi. Andırın’lı
Yaycıoğulları ve Zülfikaroğulları devamlı olarak köşkte kalırlar ve Süleyman Bey
tarafından ağırlanırlardı.
OZANLAR: Süleyman Bey,
bazı kişileri yanından ayırmaz, her gittiği yere götürürdü. Bunların içerisinde
özellik taşıyan ve Halk Edebiyatımızda ünlenen Hezari, Şazi, Şirazi’de vardı.
Diyarbakır’a Valilik görevine giderken bile, Malatya’da ölümü anında, yanında
bu ozanlar vardı.
Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki;
Süleyman Paşa ve amcası oğlu Ahmet Paşa zamanında Maraş’ta birçok halk şairi
yetişmiştir. Bunlardan üç’ü Türkiye Edebiyat Tarihine geçmiştir. Bu
şairlerden; Hezari, Şazi, Şirazi ve Şadi, Süleyman ve Ahmet
Paşa’ların yanlarından ayrılmazlardı. (AKN )
AKRABALIK
TESİSİ
VE
BİRLEŞTİRME
Maraş'ta, geçmişten
beri, Beyazıtoğulları ile Dulkadirogulları arasında süregelen bir düşmanlık
vardı. Kanlıdere suyu ve kolu olan Boğazkesen suyu iki beyliğin sınırı idi. Bir
taraf diğer tarafa gidemezdi. Öyle ki, kahvahaneleri bile ayrı
idi.
Beyazıtoğlu Süleyman
Paşa bu husumete dur diyebildi. Dulkadirogullarından Gülendam hanımla evlenmesi
her iki tarafı da birbirine yaklaştırdı. Artık, Kanlılıdere ve Boğazkesen suyu
kansız akacaktı.
----------------------------------------------------------------
Beyazıtoğlu Süleyman
Paşa’nın Malatya’da vefatında üzerine, Yenicekale, SİS
(Kozan)
ve sair yerlerde
yanından ayırmadığı ozanlardan biri tarafından söylenen
ağıt,
takdir
Hüda’nın*
Mektup benden selam edin
vatana
Ah çekip illerim ağlasın
benim
Yazgı böyle imiş takdir
Hüda’nın
İncitmem civelek
beylerim benim
Müşkül oldu bu seferden
gelmemiz
Oniki mansuptan emir
almamız
Gurbet Malatya’da kaldı
türbemiz
Çok idi vatanda ağlarım
benim
Lokman hekim gelse
yoktur ilacım
İlim aşiretim çeksinler
acım
Şerife hanım ile Hurşide
bacım**
Yas tutup karalar
bağlasın benim
Elbendim çağırır yüz
atlı hazır
Nazlıdır gurbette
Süleyman vezir
Kalender Beyi’m de
gurbette hazır
Kenan Beyi’m çeksin
tuğlarım benim
Bu ağıt, 1840 yılında
Beyazıtoğlu Süleyman Paşa’nın Malatya’da vefatı üzerine söylenmiş olup, bu
şiiri söyleyen bilinmemektedir.
Süleyman Bey’in Av
Köşkü
a. Varislerinin
ihmalliği yüzünden harap olmuş, buradaki bağ ve bahçeler ile tarlaları yine
varisleri tarafından Kayışlı, Demrek ve Avgasır (Av Kasrı - Av Köşkü )
köylülerine satılmıştır.
b. Başka bir rivayete
göre ise: Celaleddin Paşa’nın Yenicekale’yi yakıp yıkarak Süleyman Bey’in
konağını da darmadağın etmiştir.
Zamanla, Köşkün yerine
beton yığını bir jandarma karakol binası yapılmıştır. Fakat, bakımsızlıktan
karakol da yok olmuştur.
Tarihi Avkasır köyünün
adı da maalesef Yaylaüstü (Bekir Sıtkı Bayazıt, Yolyanı, olarak
değiştirildiğini söylese de, doğrusu; Yaylaüstü’dür. ) olarak
değiştirilmiştir. Bu olumsuz olayı eski Maraş milletvekillerinden,
araştırmacı yazar Mehmet Yusuf Özbaş, bir eserinde şöyle
anlatır:
‘‘Bazı cahil idareciler
her gördükleri kelimeyi değiştirmeyi bir marifet saymışlar, Bayazıtoğlu Süleyman
Bey’in Avkasrı köşkünden esinlenerek isimlendirilen AVKASIR Köyü de Yaylaüstü
olarak değiştirmişlerdir.’’ )
----------------------------------------------------------------
AÇIKLAMA
(1 ) (iltizam: kendi üzerine alma, devlet gelirleri olan vergilerden birini, bir bedel karşılığında toplama yetkisini alma)
(2) 43 Köyün bağlı olduğu nahiyeler.
(1 ) (iltizam: kendi üzerine alma, devlet gelirleri olan vergilerden birini, bir bedel karşılığında toplama yetkisini alma)
(2) 43 Köyün bağlı olduğu nahiyeler.
*Not 1: Bekir Sami
Bayazıt bu ağıtın Şadi’ye ait olduğunu
söylemektedir.
Not 2 : Bence ŞADİ
ismini taşıyan bir şair olmaması gerekir. Kuvvetle muhtemeldir ki, ŞAZİ isminin
başka bir söylenişinden türemiştir. Öte yandan yukarıdaki şiir az bir
değişikliğe uğrayarak Şazi’de de mevcuttur. (akn)**Beyazıtoğlu Süleyman
Paşa’nın, Şerife ve adlı iki hanımı vardı.Ozanın Hurşide bacım dediği kızı olsa
gerek.)
-----------------------------------------------------------------KAYNAKLAR: Mehmet Akif Terzi, Başbakanlık Osmanlı
Arşivi: uzman/araştırmacı,
K. Maraş'ta Bayazıtoğulları, Bekir Sami Bayazıt.
K. Maraş'ta Bayazıtoğulları, Bekir Sami Bayazıt.
-----------------------------------------------------------------
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder