ADI/SOYADI: Ahmet Kartalkanat.
DOĞUMU: Kul Ahmet 1932 yılında Maraş'ın Pazarcık ilçesine bağlı
Bozlar Köyünde doğdu.
BENLİ DÖNE’NİN
TORUNU: Kul Ahmet, meşhur Halk Edebiyatımızın destan kahramanlarından
Köroğlu'nun eşi Benli Döne’nin torunlarındandır.
ÖĞRENİMİ: İlk okulu
bitirdi.
TECRÜBE: Daha çocuk yaşta sazla tanışan aşık gurbete çıkar, sanki
bir çerçi gibi dağ-köy dolaşır. Dervişvari hareketlerini sergiler ve deyişlerini
söyler. Böylelikle tükenmez bir halk kültürü edinir.
1.
ACI: Babası
Mehmet Ağa, Kul Ahmet 1 yaşındayken ölünce iki kız kardeşiyle yetim kalır.
Annesi Satiha Hatun evlenir. Üç çocuk babalıklarından acı çekerek
büyürler.
BENİMSEDİ: Küçük yaşta çerçiler gibi köyler kentler dolaştı.
Sanki gurbeti sevdi. Sazla çocuk yaşlarda tanıştığı halde, deyişlerini 15
yaşına sakladı. Çok âşıklar buldu, arkadaş oldu.
YENİ
DOSTLAR: Ankara'da dostlar buldu. Dost meclislerine katıldı,
söyledi çaldı, okudu kendini kabul ettirdi. Ankara’ya bağlandı
kaldı.
Şiirleri, yapımcılar
tarafından plaklaştırıldı.
ÖDÜLLER: Televizyon ve radyolarda çalar/söyler. Yarışmalarda ödül
kazanır.
2.
ACI: Sekiz
yıllık evli kaldığı eşi ölünce iki oğlu ile kalır.
Neyleyim Dünyanın
saltanatını
Gönlümü eyleyen yar
olmayınca
diyerek tekrar
dervişvari gezmeye başlar. Anadolu ve birçok Avrupa şehirlerini dolaşır.
Gittiği yerlerde büyük ilgi uyandırır.
DÜNYAYI TERK
ETTİ: Sanki
dünyayı terk etti. Tanıdığı, tanımadığı âşıkların peşine düştü. Kendini
kaybettiği anlar oldu. Garip haller oldu. Zamanını dost yanlarında geçirerek
dervişvari çile doldurdu. Aşık Veysel’i buldu. Arkadaşlıkları başladı,
karşılıklı söylediler.
ÖLÜMÜ: Ozan, 1997 yılında sıcak bir günde hayata veda
eder. Ankara Hacıbayram Camii'nde kılınan cenaze namazından sonra,
Karşıyaka'da toprağa verilir.
-----------------------------------------------------------
şiirinden
örnekler
1.
seher
yeli
Seher yeli nazlı
yare
Bildir beni bildir
beni
Düşmüşüm elden
ayaktan
Kaldır beni kaldır
beni
Söyle güzeller
şahına
Yüz süreydim
dergahına
Zehir olan
kadehine
Doldur beni doldur
beni
Kul Ahmet'im gönül
versem
Bağrında gülünü
dersem
Senden gayrı yar
seversem
Öldür beni öldür
beni
------
2.
nasıl bir dünya
istiyorum
Şu benim gönlüme
göre
Ben bir dünya
istiyorum
Karışmayan bela
şere
Ben bir dünya
istiyorum
Terörü yok sağsız
solsuz
Kalmasın fariki
yolsuz
Jandarmasız
karakolsuz
Ben bir dünya
istiyorum
İnsanı dertle
solmayan
Çalışıp geri
kalmayan
Ayrı hududu
olmayan
Ben bir dünya
istiyorum
Bütün insanı hür
olan
Birbirlerine yar
olan
Gavur İslamı bir
olan
Ben bir dünya
istiyorum
Kul Ahmet'im hoş
riyasız
Yaşayalım hep
silahsız
Savaş olmayan
davasız
Ben bir dünya
istiyorum
-----
Büyük Aşık Davut Sulari
İle Jüri Önünde Atışması
Yaşlı aşık Davut Sulari, zamanın ünlü ozanıdır. Kul Ahmet ise yeni yetme, onun yanında çocuktur. Kul
Ahmet’in Davut ile arkadaşlığı henüz başladı ama ısınmamıştı. Çünkü, o
zamanlar Davut Sulari, Ankara'da bir dostunun karısını kaçırmıştı. Bu olay,
nedeniyle Kul Ahmet’le araları açılmıştı. Yaşlı Ozanın bu tür hoş olmayan
hareketlerine katlanamıyordu.
Bir atışma gecesinde
Davut, sahneye çıkar ve genç Ahmet’i davet eder.
Uzun Bir Atışmaya
Davut
Sana bir sorum var dinle
Kul Ahmet
Gökte kaç yıldız var
bilir misin sen
Bütün deryaları yüzüp
geldin mi
Kaç tane balık var bilir
misin sen
Kul
Ahmet
Ben yıldız saymadım
balık saymadım
Bu kadar inceyi elemem
Davut
Gökte kaç yıldız var bir
Allah bilir
Bu sır-ı hikmeti bilemem
Davut
Davut
Dertlerini Hak derdine
kattın mı
Yunus gibi deryalara
battın mı
Kürre-i arz kaç kilodur
tarttın mı
Dünya kaç kilodur bilir
misin sen
Kul
Ahmet
Dertlerimi dost derdine
katarım
Yalan söyleyene her dem
çatarım
Bir terazi oldum in cin
tartarım
Ben bu ağır yükü alamam
Davut
Davut
Davut Sulari der Kul
Ahmet ersin
Bazı talip oldun bazı da
pirsin
Ben de şu dünyada
ustayım dersin
Kaç tane kapı var bilir
misin sen
Kul
Ahmet
Kul Ahmet'im bizden
Hakk'ın yapısı
Tanrının elinde dünya
tapusu
Bir kapı bilirim dostun
kapısı
Varıp her kapıyı çalamam
Davut
Atışmanın sonunda jüri
heyeti sessizdi. Davut Sulari'yi alkışlamıyordu. Çünkü onun söylediklerinin
hiçbirinin doğru olmadığını, bilimsel olmadığını biliyorlardı. Ne demek,
yıldızların sayısı, balıkların sayısı ve dünyanın ağırlı.
Hayrettin İvgın’a Söyleşide Şöyle Didiyor
Hayrettin İvgın’a Söyleşide Şöyle Didiyor
“Davut
Sulari'nin uyduruk rakamları, palavraları beni kızdırdı. Mikrofonu kaptım ve
şöyle dedim:
"Sayın seyirciler,
siz hep Davut Sulari'yi alkışladınız. Davut Sulari'nin sorularına doğru cevap
veremediğimi sandınız. O kendine göre balık sayısını, yıldız sayısını söyledi.
Siz onda keramet olduğunu kabul ediyorsunuz. Ben Davut Sulari'ye açık ve kısa
bir soru soracağım. Eğer bilirse, onun ayaklarının altını huzurunuzda
öpeceğim.''
der ve sazı eline
alarak şu soruyu sorar:
Bilirim olmuşsun yalancı
hoca
Biraz doğru yola gelir
misin sen
Bu sahnenin bu ucundan o
uca
Kaç santimetredir bilir
misin sen
Kul Ahmet Olayın
Bundan
Sonrasını Bir Söyleşide
Anlatıyor
‘‘Ben bu soruyu
sorunca, seyirciler bu kez beni alkışlamaya başladılar. Davut Sulari'ye
inananlar metre bularak sahneyi ölçmeye yeltendiler. Bir taraftan ''Hadi
Sulari'', söyle kaç metre ve santimetredir'' diyerek onun cevap vermesini
istediler. Davut Sulari bana döndü: ''Vah kafir beni nereden yakaladın'' diyerek
hıncını belirtti. Davut Sulari tabii ki bir rakam söyledi, ama o söylediği sahne
ölçüldüğünde doğru çıkmadı. Bu kez herkes Davut Sulari'yi yuhalamaya başladı. Ve
beni alkışladılar. Bizi seyreden aşıklar gülüşüyorlardı. Hatta, hiç unutmam,
Aşık Veysel de kıs kıs gülüyordu.’’
-----
kul
ahmet’in
bir şiirinin
hikâyesi
1971 yılında Kul
Ahmet’in eşi vefat edince Hacıbayram civarındaki evinde iki çocuğu ile yalnız
kalır. Bir zamanlar birlikte yaşadıkları ev artık ozana zindan olur.
Turneye çıkmaya karar verir. Sazcı Dursun namıyla saz yapan bir tanıdığı bir gün
gelir: "Kul Ahmet, madem ki Anadolu'ya turneye gidiyorsun. Eşyalarını benim
evin bir odasına koyalım. Benim ev 4 oda. Dönüşünde alırsın. Eşyalarını
kilitle ve git. Benim evde bir şey olmaz" der.
Eşyalarını Dursun’un
evinin bir odasına yerleştirirler. Anahtarını da kendilerine emanet
eder.
İki ayın sonunda
Maraş'tan Ankara'ya geri döner.
Kul Ahmet, olayın
sonrasını şöyle anlatıyor;
‘‘Baktım benim eşyalar yok. Dursun'a sordum;
''Vallahi bilmiyorum,
demek ki çalınmış'' dedi.
''Nasıl olur kardeşim,
senin evinin içinde, yatak odasının karşısındaki odada ve anahtar sende. Nasıl
çalınır?'' dedim.
Koştum karakolu ve
"Eşyalarımı hırsızlar çalmış" diyerek şikayette bulundum. Şikayetimi bir
şiirle dile getirdim. Karakolun komiserine verdim."
----
4.
hırsızlar
Komser beyim sana
şikayetim var
Evimi tamamen çaldı
hırsızlar
Gönlümde bir acı
müşkülatım var
Gafil olduğumu bildi
hırsızlar
Eşyasız koydular
evlatlarımı
Ortaya yırttılar
senetlerimi
Bir garip kuş gibi
kanatlarımı
Tüylerimi bir bir yoldu
hırsızlar
Demişler hırsızlık güzel
kar deyi
Başka iş eylesek elbet
zor deyi
Belki köşelerde bir şey
var deyi
Süpürdü evimi sildi
hırsızlar
Beni görselerdi ben de
giderdim
Zahmet çekmezlerdi
yardım ederdim
Yarısını seve seve
verirdim
Ama hepisini aldı
hırsızlar
Kul Ahmet'im muradına
erdiler
Polisi komseri çokça
yordular
Malımı yiyerek sefa
sürdüler
Perişan halime güldü
hırsızlar
Kul Ahmet bu şiirli
dilekçeyi verdikten sonra, komiser soruşturmaya başlar. Dursun’u ve karısını
karakola getirirler. İfadelerini alınır. Önceleri "Biz bilmiyoruz" diyerek
inkar ederler. Nezarete atılınca da itiraf ederler. Dursun ve karısı eşyaları
satmışlar. Neticede ikisi de cezaevine atılır. Kul Ahmet durumlarına acır,
davasından vazgeçer. Fakat kamu davası açılır ve hırsızlıktan ceza
alırlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder