http://sairlermaras2.blogspot.com.tr/

16 Temmuz 2014 Çarşamba

KUL AHMET


ADI/SOYADI:   Ahmet Kartalkanat.

DOĞUMU:  Kul Ahmet 1932 yılında Maraş'ın Pazarcık ilçesine bağlı Bozlar Köyünde doğdu.   


BENLİ DÖNE’NİN TORUNU:      Kul Ahmet,   meşhur Halk Edebiyatımızın destan kahramanlarından Köroğlu'nun eşi Benli Döne’nin torunlarındandır.

ÖĞRENİMİ:  İlk okulu bitirdi.

TECRÜBE: Daha çocuk yaşta sazla tanışan aşık gurbete çıkar, sanki bir çerçi gibi dağ-köy dolaşır. Dervişvari hareketlerini sergiler ve deyişlerini söyler. Böylelikle tükenmez bir halk kültürü edinir.

1. ACI:   Babası Mehmet Ağa,  Kul Ahmet 1 yaşındayken ölünce iki kız kardeşiyle yetim kalır.  Annesi Satiha Hatun  evlenir.  Üç çocuk babalıklarından acı çekerek büyürler.

BENİMSEDİ:   Küçük yaşta çerçiler gibi köyler kentler dolaştı.  Sanki   gurbeti sevdi. Sazla çocuk yaşlarda tanıştığı halde, deyişlerini 15 yaşına sakladı. Çok âşıklar buldu, arkadaş oldu.

YENİ DOSTLAR: Ankara'da dostlar buldu. Dost meclislerine katıldı, söyledi çaldı, okudu kendini kabul ettirdi. Ankara’ya bağlandı kaldı.

Şiirleri, yapımcılar tarafından plaklaştırıldı. 

ÖDÜLLER: Televizyon ve radyolarda çalar/söyler. Yarışmalarda ödül kazanır.

2. ACI:  Sekiz yıllık evli kaldığı eşi ölünce iki oğlu ile kalır.

Neyleyim Dünyanın saltanatını
Gönlümü eyleyen yar olmayınca

diyerek tekrar dervişvari gezmeye başlar. Anadolu ve birçok Avrupa şehirlerini dolaşır.  Gittiği yerlerde büyük ilgi uyandırır.

DÜNYAYI TERK ETTİ: Sanki dünyayı terk etti. Tanıdığı, tanımadığı âşıkların peşine düştü. Kendini kaybettiği anlar oldu.  Garip haller oldu. Zamanını dost yanlarında geçirerek dervişvari  çile doldurdu. Aşık Veysel’i buldu. Arkadaşlıkları başladı, karşılıklı söylediler.

ÖLÜMÜ:     Ozan,   1997 yılında  sıcak bir günde hayata veda eder.   Ankara Hacıbayram Camii'nde kılınan cenaze namazından sonra, Karşıyaka'da toprağa verilir.

-----------------------------------------------------------

şiirinden örnekler

1.
seher yeli

Seher yeli nazlı yare
Bildir beni bildir beni
Düşmüşüm elden ayaktan
Kaldır beni kaldır beni

Söyle güzeller şahına
Yüz süreydim dergahına
Zehir olan kadehine
Doldur beni doldur beni

Kul Ahmet'im gönül versem
Bağrında gülünü dersem
Senden gayrı yar seversem
Öldür beni öldür beni 

------

2.

nasıl bir dünya 
istiyorum

Şu benim gönlüme göre
Ben bir dünya istiyorum
Karışmayan bela şere
Ben bir dünya istiyorum

Terörü yok sağsız solsuz
Kalmasın fariki yolsuz
Jandarmasız karakolsuz
Ben bir dünya istiyorum

İnsanı dertle solmayan
Çalışıp geri kalmayan
Ayrı hududu olmayan
Ben bir dünya istiyorum

Bütün insanı hür olan
Birbirlerine yar olan
Gavur İslamı bir olan
Ben bir dünya istiyorum

Kul Ahmet'im hoş riyasız
Yaşayalım hep silahsız
Savaş olmayan davasız
Ben bir dünya istiyorum

-----

Büyük Aşık Davut Sulari  İle Jüri Önünde Atışması

Yaşlı aşık Davut Sulari, zamanın  ünlü ozanıdır. Kul Ahmet ise yeni yetme, onun yanında çocuktur. Kul Ahmet’in Davut  ile arkadaşlığı henüz başladı  ama  ısınmamıştı. Çünkü, o zamanlar Davut Sulari, Ankara'da bir dostunun  karısını kaçırmıştı. Bu olay, nedeniyle Kul Ahmet’le  araları açılmıştı. Yaşlı Ozanın bu tür hoş olmayan hareketlerine katlanamıyordu.

Bir atışma gecesinde Davut,  sahneye çıkar ve genç Ahmet’i davet eder.   

Uzun Bir Atışmaya 

Davut

Sana bir sorum var dinle Kul Ahmet
Gökte kaç yıldız var bilir misin sen
Bütün deryaları yüzüp geldin mi
Kaç tane balık var bilir misin sen

Kul Ahmet

Ben yıldız saymadım balık saymadım
Bu kadar inceyi elemem Davut
Gökte kaç yıldız var bir Allah bilir
Bu sır-ı hikmeti bilemem Davut

Davut

Dertlerini Hak derdine kattın mı
Yunus gibi deryalara battın mı
Kürre-i arz kaç kilodur tarttın mı
Dünya kaç kilodur bilir misin sen

Kul Ahmet

Dertlerimi dost derdine katarım
Yalan söyleyene her dem çatarım
Bir terazi oldum in cin tartarım
Ben bu ağır yükü alamam Davut

Davut

Davut Sulari der Kul Ahmet ersin
Bazı talip oldun bazı da pirsin
Ben de şu dünyada ustayım dersin
Kaç tane kapı var bilir misin sen

Kul Ahmet

Kul Ahmet'im bizden Hakk'ın yapısı
Tanrının elinde dünya tapusu
Bir kapı bilirim dostun kapısı
Varıp her kapıyı çalamam Davut

Atışmanın sonunda  jüri heyeti sessizdi. Davut Sulari'yi alkışlamıyordu. Çünkü onun söylediklerinin hiçbirinin doğru olmadığını, bilimsel olmadığını biliyorlardı. Ne demek,  yıldızların sayısı, balıkların sayısı ve dünyanın ağırlı. 

Hayrettin İvgın’a Söyleşide Şöyle Didiyor 

“Davut Sulari'nin   uyduruk rakamları, palavraları beni  kızdırdı.  Mikrofonu kaptım ve şöyle dedim:

"Sayın seyirciler, siz hep Davut Sulari'yi alkışladınız. Davut Sulari'nin sorularına doğru cevap veremediğimi sandınız. O kendine göre balık sayısını, yıldız sayısını söyledi. Siz onda keramet olduğunu kabul ediyorsunuz. Ben Davut Sulari'ye açık ve kısa bir soru soracağım. Eğer bilirse, onun ayaklarının altını huzurunuzda öpeceğim.''

der ve  sazı eline alarak şu soruyu sorar:

Bilirim olmuşsun yalancı hoca
Biraz doğru yola gelir misin sen
Bu sahnenin bu ucundan o uca
Kaç santimetredir bilir misin sen

Kul Ahmet Olayın Bundan
Sonrasını Bir Söyleşide Anlatıyor

‘‘Ben bu soruyu sorunca, seyirciler bu kez beni alkışlamaya başladılar. Davut Sulari'ye inananlar metre bularak  sahneyi ölçmeye yeltendiler. Bir taraftan ''Hadi Sulari'', söyle kaç metre ve santimetredir'' diyerek onun cevap vermesini istediler. Davut Sulari bana döndü: ''Vah kafir beni nereden yakaladın'' diyerek hıncını belirtti. Davut Sulari tabii ki bir rakam söyledi, ama o söylediği sahne ölçüldüğünde doğru çıkmadı. Bu kez herkes Davut Sulari'yi yuhalamaya başladı. Ve beni alkışladılar. Bizi seyreden aşıklar gülüşüyorlardı. Hatta, hiç unutmam,  Aşık Veysel de kıs kıs gülüyordu.’’
    
-----

kul ahmet’in
bir  şiirinin  hikâyesi 

1971 yılında Kul Ahmet’in  eşi vefat edince Hacıbayram civarındaki  evinde iki çocuğu  ile yalnız kalır.   Bir zamanlar birlikte yaşadıkları  ev artık  ozana  zindan olur. Turneye çıkmaya karar verir. Sazcı Dursun namıyla saz yapan bir tanıdığı bir gün gelir: "Kul Ahmet,  madem ki Anadolu'ya turneye gidiyorsun. Eşyalarını benim  evin bir odasına koyalım.  Benim  ev 4 oda.  Dönüşünde alırsın. Eşyalarını kilitle ve git.  Benim evde bir şey olmaz" der.

Eşyalarını  Dursun’un  evinin bir odasına yerleştirirler.  Anahtarını da kendilerine emanet eder.
İki ayın sonunda  Maraş'tan Ankara'ya geri döner.

Kul Ahmet, olayın sonrasını şöyle anlatıyor;

‘‘Baktım benim eşyalar yok. Dursun'a sordum;

''Vallahi bilmiyorum, demek ki çalınmış'' dedi.

 ''Nasıl olur kardeşim, senin evinin içinde, yatak odasının karşısındaki odada ve anahtar sende. Nasıl çalınır?'' dedim.

Koştum karakolu ve "Eşyalarımı hırsızlar çalmış" diyerek şikayette bulundum. Şikayetimi bir şiirle dile getirdim. Karakolun komiserine verdim."

----

4.

hırsızlar

Komser beyim sana şikayetim var
Evimi tamamen çaldı hırsızlar
Gönlümde bir acı müşkülatım var
Gafil olduğumu bildi hırsızlar

Eşyasız koydular evlatlarımı
Ortaya yırttılar senetlerimi
Bir garip kuş gibi kanatlarımı 
Tüylerimi bir bir yoldu hırsızlar

Demişler hırsızlık güzel kar deyi
Başka iş eylesek elbet zor deyi
Belki köşelerde bir şey var deyi
Süpürdü evimi sildi hırsızlar

Beni görselerdi ben de giderdim
Zahmet çekmezlerdi yardım ederdim
Yarısını seve seve verirdim
Ama hepisini aldı hırsızlar

Kul Ahmet'im muradına erdiler
Polisi komseri çokça yordular
Malımı yiyerek sefa sürdüler
Perişan halime güldü hırsızlar

   Kul Ahmet bu şiirli dilekçeyi verdikten sonra, komiser soruşturmaya başlar. Dursun’u ve karısını karakola getirirler. İfadelerini alınır. Önceleri "Biz bilmiyoruz" diyerek inkar ederler.  Nezarete atılınca da itiraf ederler. Dursun ve karısı  eşyaları satmışlar. Neticede  ikisi de cezaevine atılır. Kul Ahmet durumlarına acır, davasından vazgeçer. Fakat kamu davası açılır ve  hırsızlıktan ceza alırlar.


Hiç yorum yok: