KİMDİR: Ozan
KENDİ AĞZINDAN
KENDİ AĞZINDAN
DOĞUM: 1977 yılında derelerin
kara sıfatıyla birlikte anıldığı çevrede dünyaya gelmişim. (Karadere
köyünde)
Benim önceki işim:
Elimde fenerim olduğu halde insanlar içinde insan aramaktı. Üstelik beklenilen
otobüsü unutturacak kadar güzeldim. İşimden de çok
memnundum.
İşte önceki işimden
kovuldum. Artık parklarda gün boyu ilham perisini beklemek kaldı
bana.
“Ben fetreti bitmeyen
bir ülke kurmuşum
Bundandır ağıtlarla surları
onarışım”
ŞİİR KİTABI: Bir ölüye
aşık olduğum halde şiir kitabım bile var. “Bir Çocuk Tutar Ellerimden” adı
altında. Ve bu kitabımı o çocuğa ve o kıza atfettim.
ÖĞRENİMİ
MEDENİ
DURUMU
BEKAR: “Şimdi Maraş’ın havasını
soluyorum.
Sütçü İmam Üniversitesi’nde
dikeliyorum.
Bekarım ve hiç çocuğum
yok.”
----------------------------------------------------------------
ANNEM
ŞAİR
OLMAMI
İSTEYİNCE
Ağustos gecelerinde
keman çalarken
Işıkları kesilmeyen
uykusuz evlere
Baktığını
biliyordum
Kış geldi artık
anne
Şairler şiirlerine soğuk
mısralar hazırlamakta
Göğsünde güneş kaynayan
kızların
Naftalin ruhu kokuları
da gelmiyor üzerime
Toprak hala senden
dolayı sıcak değil mi
Kuşlar senin sesine bir
yer ayırmıyorlar mı
Hani akşamları
bahçemizde
Kızıl çingeneler çalgı
çalardı ya
Hani gözbebeklerinden
şebnemlere
Aşk çığlığı yükselirdi
ya
Şebnemler başkalaştı
artık anne
Yıldızlar sana bir yer
vermiyor otağından
Yıldızlar yine senin
gecelerinin yıldızı
İçimde bir ses artığı
kalmış anne
Sen kokan soğuk dolu
odacıkları hatırladım
Ve bir de
öğrettiklerin
Kendi masalımın en kötü
kahramanıyım ben
En kötü
kahramanı
En
kötü
En
Hüseyin Burak Us
---
ekim ayında hazan
olan
Yağmurun eğilip,
pencereden merhaba dediği gün, elimde son çektirdiğim hüzünlü fotoğrafın buğulu
camında, parmağını oynatarak yazıyorum hayatımın bundan
sonrasını.
Gözbebeğinde ikamet eden hüzün, tıpkı
doğduğum kentin dağındaki tek ağaç gibi dimdik duruyor, ekimin şiddetine rağmen.
O kentin dağlarında solmayan güller, eteklerinde güvercin uçuran gül yüzlü
çocuklar doğuracaktın bana. KELEBEKSİZ BİR ÜLKENİN
TOPRAKLARINA HAPSEDİLDİM OYSA. Çünkü ekim
ayı fena hırpalıyordu beni. Resmini yanıma alarak gitmem gerekiyordu buralardan.
Ta ki buz tutmuş beynime ağustosu getirinceye dek gitmeliydim. Ve bir cemre gibi
önünde parelenmek için şahikalardan düşmeliydim ki, aşk damarım saç tellerinde
asılı kalsın.
Lakin en büyük gafım
ekim ayında aşık olmamdı. Gözlerine bakarak, yanağında öpmemem gerekiyordu
seni
Gözlerimin ta içine bak
ey sevgili. Biliyorum aşkı bulamayacaksın, kahrolacaksın. Havvadan bugüne dek
süren çilekeş bir sima göreceksin, taş olacaksın, çiçek olacaksın, çöl ortasında
açacaksın, bana örümcek ağından düşlediğim dünyamı kuracaksın ve gözlerini
asacaksın hayalimdeki kentin dağlarına.
Gözlerimin ta içine bak
ey sevgili. Seni bir daha eğilip yanağından öpmeyeyim, ekim ayına lanetler
yağdırmayayım sen yanımdayken.
Kalbimden kalbine
koştururken sevdamı
Yorulacağımı
biliyordum
Aşıkların
yüreğinde
Dertlerin
raksettiğini
Seni o uğursuz ayda
öpmem öğretti bana
Ve bir de
gözlerin
Yüreğimde sıcak aşk
türküleri kaçıyor gazabından. İşte tam ağlama vakti. Ekim tüm azgınlığıyla
geliyor üzerimize. Çıkıp aşk ağacımızın yapraklarını tek tek
toplamalıyız.
Ki ekim alıp
götürmesin
Ruhlarımızın uzaklarda
buluştuğunu kimse bilmesin
Sakın ha kalemini
oynatayım deme
Unutma ki FİGAN
ekimdesin
-----------------------------------------------------------------
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder