http://sairlermaras2.blogspot.com.tr/

14 Temmuz 2014 Pazartesi

HÜSEYİN BURAK US


KİMDİR: Ozan

KENDİ AĞZINDAN

DOĞUM: 1977 yılında derelerin kara sıfatıyla birlikte anıldığı çevrede dünyaya gelmişim. (Karadere köyünde)

Benim önceki işim:  Elimde fenerim olduğu halde insanlar içinde insan aramaktı. Üstelik beklenilen otobüsü unutturacak kadar güzeldim. İşimden de çok memnundum.

İşte önceki işimden kovuldum.  Artık parklarda gün boyu ilham perisini beklemek kaldı bana.

“Ben fetreti bitmeyen bir ülke kurmuşum
 Bundandır ağıtlarla surları onarışım”

ŞİİR KİTABI: Bir ölüye aşık olduğum halde şiir kitabım bile var. “Bir Çocuk Tutar Ellerimden” adı altında. Ve bu kitabımı o çocuğa ve o kıza atfettim.

ÖĞRENİMİ
MEDENİ DURUMU 

 BEKAR: “Şimdi Maraş’ın havasını soluyorum.
 Sütçü İmam Üniversitesi’nde dikeliyorum.
 Bekarım ve hiç çocuğum yok.”



----------------------------------------------------------------

ANNEM ŞAİR
OLMAMI İSTEYİNCE

Ağustos gecelerinde keman çalarken
Işıkları kesilmeyen uykusuz evlere
Baktığını biliyordum
Kış geldi artık anne
Şairler şiirlerine soğuk mısralar hazırlamakta
Göğsünde güneş kaynayan kızların
Naftalin ruhu kokuları da gelmiyor üzerime

Toprak hala senden dolayı sıcak değil mi
Kuşlar senin sesine bir yer ayırmıyorlar mı
Hani akşamları bahçemizde
Kızıl çingeneler çalgı çalardı ya
Hani gözbebeklerinden şebnemlere
Aşk çığlığı yükselirdi ya
Şebnemler başkalaştı artık anne
Yıldızlar sana bir yer vermiyor otağından
Yıldızlar yine senin gecelerinin yıldızı
İçimde bir ses artığı kalmış anne
Sen kokan soğuk dolu odacıkları hatırladım
Ve bir de öğrettiklerin
Kendi masalımın en kötü kahramanıyım ben
En kötü kahramanı
En kötü
En
    Hüseyin Burak Us

--- 


ekim ayında hazan olan

Yağmurun eğilip, pencereden merhaba dediği gün, elimde son çektirdiğim hüzünlü fotoğrafın buğulu camında, parmağını oynatarak yazıyorum hayatımın bundan sonrasını. 
  
Gözbebeğinde ikamet eden hüzün, tıpkı doğduğum kentin dağındaki tek ağaç gibi dimdik duruyor, ekimin şiddetine rağmen. O kentin dağlarında solmayan güller, eteklerinde güvercin uçuran gül yüzlü çocuklar doğuracaktın bana. KELEBEKSİZ BİR ÜLKENİN TOPRAKLARINA HAPSEDİLDİM OYSA. Çünkü ekim ayı fena hırpalıyordu beni. Resmini yanıma alarak gitmem gerekiyordu buralardan. Ta ki buz tutmuş beynime ağustosu getirinceye dek gitmeliydim. Ve bir cemre gibi önünde parelenmek için şahikalardan düşmeliydim ki, aşk damarım saç tellerinde asılı kalsın.

Lakin en büyük gafım ekim ayında aşık olmamdı. Gözlerine bakarak, yanağında öpmemem gerekiyordu seni

Gözlerimin ta içine bak ey sevgili.  Biliyorum aşkı bulamayacaksın,  kahrolacaksın. Havvadan bugüne dek süren çilekeş bir sima göreceksin, taş olacaksın, çiçek olacaksın, çöl ortasında açacaksın, bana örümcek ağından düşlediğim dünyamı kuracaksın ve gözlerini asacaksın hayalimdeki kentin dağlarına.

Gözlerimin ta içine bak ey sevgili.  Seni bir daha eğilip yanağından öpmeyeyim, ekim ayına lanetler yağdırmayayım sen yanımdayken.

Kalbimden kalbine koştururken sevdamı
Yorulacağımı biliyordum
Aşıkların yüreğinde
Dertlerin raksettiğini
Seni o uğursuz ayda öpmem öğretti bana
Ve bir de gözlerin

Yüreğimde sıcak aşk türküleri kaçıyor gazabından. İşte tam ağlama vakti. Ekim tüm azgınlığıyla geliyor üzerimize. Çıkıp aşk ağacımızın yapraklarını tek tek toplamalıyız.

Ki ekim alıp götürmesin
Ruhlarımızın uzaklarda buluştuğunu kimse bilmesin
Sakın ha kalemini oynatayım deme

Unutma ki FİGAN ekimdesin


-----------------------------------------------------------------

Hiç yorum yok: