http://sairlermaras2.blogspot.com.tr/

20 Temmuz 2014 Pazar

SÜLEYMAN PAŞA


SÜLEYMAN PAŞA (KARA FATMA OĞLU)

KİMDİR
Süleyman Paşa, idarecilik kabiliyeti çok iyi olan ileriyi görebilen bir yönetici idi. Dulkadirliler’den  evlilik yaparak; hem bölgede büyük bir güç sahibi olmuş, hem de Maraş tarihinde meşhur olan Dulkadiroğlu, Bayazıtoğlu kavgasını ortadan kaldırmayı hedeflemiştir. Süleyman Paşa Maraş Valiliği döneminde Mısır meselesi ile iç içe oldu. Mısır ordusu ile Nizip’te yapılan savaşa kendi ordusuyla katıldı. Yaptığı yararlı hizmetler neticesinde kendisine Sivas Feriki (tümgeneral ile  korgeneral arasında bir rütbe) unvanı verildi. Mısırlı İbrahim Paşa’nın da Halep Seraskerliği unvanı verdiği, ancak Süleyman Paşa’nın bu unvanı kabul edip etmediği hakkında bir belge bulamadık. Paşa daha sonra Diyarbakır valisi olarak görev yaptı.  Aynı yıl içinde de vefat etti.

-----------------------------------------------------------------

DOĞUMU: 1805 Yılında doğduğu sanılıyor.
Süleyman Paşa: Maraş tarihindeki  idareciler arasında en önemli kişilerdendir.

SOYU
Süleyman Paşa,  bazı kaynaklarda Kalender Paşa’nın oğlu olarak bilinir ama  Kalender Paşa’nın kardeşinin oğludur. Babası, Beyazıtoğlu Yusuf Bey, annesi ise Kerimkızı Kara Fatma Hatun’dur. Süleyman Paşa, babasından çok annesinin sıfatıyla ünlenmiştir. Bu nedenle  Paşa olana kadar  Kerimkızı oğlu diye anılmıştır. Çünkü annesi, Kerimkızı Kara Fatma’dır.  
Önceleri Andırın, Yenicekale, Camustil (1) ve civarının iltizamı (2)  Süleyman Bey’e verilmişti.

EŞKIYA MUAMELESİ

Celaleddin Paşa’nın    Maraş Valiliğine atanmasıyla,   Celaleddin Paşa tarafından   her şeyi  elinden alınarak  ailesine  eşkıya muamelesi yapıldı.
Süleyman Bey (henüz Paşa olmadığından bey diyoruz) ve  bölgedekiler perişan bir hale düştü. Vali, bu bölgenin gelirini toplama işlerini kendi adamlarına verdi, böylece bölge halkıyla zıtlaşma başladı. Celaleddin Paşa hakkında halktan,

2. DEFA VALİ

2.  Kez Maraş’a Vali  olarak tayini yapıldı. Maraş halkı tarafından Paşa’ya yatak, konak, hademe ve mübaşir vb…   masraflarından başka, seksen yükü aşkın akçe verildi. Buna rağmen,  Paşa 300’ü aşkın çocuğu zorla alıkoyarak hizmetine aldı. Adamları  sebepsiz yere,  çarşıda gezenlerden hasımlarına baskı yaptılar, kimilerini öldürdüler.  Adamlarının yaptığı bu çirkin olaylar Celaleddin Paşa’ya şikâyet edildiğinde ise Paşa;  “Osmanlı hali böyledir” diye cevap vermekteydi. Valinin bu tutumu nedeniyle şehirde  korku oluşmakta,  halk, can ve mallarının emniyetinden şüpheye düşmekteydiler.
Celaleddin Paşa, 1823 Temmuzunda Maraş Valiliği’nden azledilerek Adana Valiliği’ne gönderildi.

 3. DEFA VALİ

 Celaleddin Paşa,   Ağustos 1824 Maraş’a 3. defa vali olarak tayin edildi.
Maraş’ta huzursuzluk tekrar had safhaya çıktı. Paşa,  Andırın ve civarında asayişin  bozuk olduğunu, bahane ederek;
a)    Maraş eski Müftüsü Ataullah Efendi (Kalender Paşa’nın damadı)’nin  sürgüne gönderilmesini,

b)    Kerimkızıoğlu Süleyman Bey’in ise idam edilerek ortadan kaldırılması gerektiği yönünde Sadaret’e (Sadrazamlığa, şimdiki Başbakanlığa) bir yazı gönderdi.

Süleyman Bey bunun üzerine annesinin aşireti olan Bozdoğan aşireti ve diğer aşiretlere haberler göndererek kendi saflarına çekmeye ve güç toplamaya başladı. Celaleddin Paşa,  Süleyman’ın peşine asker  gönderdi. Askerler Göksun taraflarında Keban (Geben olması gerekir, AKN ) derbendi (Derbent:  Geçit ve yolları korumak…  yolcuların güvenliği  sağlanan  yer) denilen yerde  Süleyman Bey ve adamlarıyla karşı karşıya geldiler, yapılan çatışmada Süleyman ve adamları Cihan (Ceyhan olacak. AKN) nehri boyunca kaçarak eski köprüden geçip, köprüyü  yıkıp oradaki aşiretlerince  saklandılar. Süleyman, Tecirli, Cerit  ve Afşar aşiretleriyle birleşerek tekrar Keban (Geben) derbendi  taraflarına geldi. Annesi, Kerimkızı Kara Fatma da yaklaşık beş yüz süvarisi ile aynı bölgeye oğluna yardıma koştu. Fakat,  Celaleddin Paşa’nın askerleri Süleyman Bey ve adamlarını 2. kez hezimete uğrattılar. Yenicekale’yi yakıp yıkarak Süleyman Bey’in konağını da darmadağın ettiler.
Fakat bu sefer de Süleyman Bey’i yakalayamadılar. Yakalananlardan elebaşı olanlar hemen orada idam edildi. Süleyman Bey, adamları ile Andırın taraflarından kaçarak Sis kasabasında Kozan Bey’i Ali’nin yanına sığındı. Adana Valisi Nurullah Paşa’ya kapu kethüdası (emrinde çalışan) aracılığı ile bir mektup yollayan Celaleddin Paşa, Süleyman Bey ve arkadaşlarının yakalanarak kendilere verilmesini istedi. Nurullah Paşa’nın, Kozan Beyi’ne bir mektup yazarak Süleyman Bey’in kendisine verilmesini rica etmekten başka yapacağı bir şey yoktu. Çünkü Kozanoğulları’nın Kozan Dağında nerede ikamet ettiğini kimse bilmezdi. Kozan Dağına hiç kimse habersiz çıkamazdı. Vali de bir rica mektubu yazarak Kozan Beyi’nin dağ eteğindeki adamlarına verdi. Artık bundan sonra merakla Kozan Beyi Ali’nin vereceği cevap beklenmekteydi.

Kozan Dağları ve bu coğrafyada bulanan Kozanoğulları, Osmanlı’nın çekindiği bir hanedanlıktı. Kozan bölgesine bunlardan habersiz ne bir devlet görevlisi, ne bir tüccar, ne de bir yolcu gelip geçebilmekteydi. Kozan ahalisinden bir kimsenin de Kozan’dan dışarı çıkmasına izin verilmez, eğer çıktıysa bir daha geri dönmesine izin verilmezdi..  Adana valisi tarafından bir görevli Kozanoğllarından birini görmek üzere gelecek olsa, Sis kasabasının kenarına gelip bekler, bir görevli gelerek,  bu memuru alır, birlikte  Kozan dağına çıkarlardı. Gelenlerin tekrar gelişte yolu bulmamaları için de dağa çıkarken oldukça dolaşık ve karışık bir yol takip edilirdi.  Doğukozan  ve Batıkozan  diye ikiye ayrılan dağın yönetimi de iki kısımdı. İkisi de hükümeti tanımaz ve kendi başlarına buyruk hareket ederlerdi. Buna rağmen hükümet yazışmalarında Kozan'ı Garbi ağalarına “Kozan Kaymakamı” Kozan'ı / Şarki ağalarına ise “Kozan ı Şarki Müdürü” hitabını kullanırdı. Doğu  Kozan Maraş Eyaleti’ne bağlı sayılırdı. Ancak hiçbir şekilde bir yere bağlılıkları söz konusu değildi. Kozan beyleri akıllarına estiği gibi idare ederlerdi. (Cevdet Paşa, Tezakir)
Ağustos 1828 tarihinde Celaleddin Paşa, savaş  için  Orduy- u Hümâyûn (Osmanlı Devleti'nin ordusu)’a katılmak üzere sefere çağrılması Maraş halkı arasında büyük bir sevinçle karşılandı. Askerleriyle  orduya katıldı. Sonrasında, Niğbolu Kalesi’ne muhafız olarak görevlendirildi.  Halk bu vesile ile rahat bir nefes aldı. Yerine;  Mehmet Ağa Maraş’a vali olarak tayin edildi.
Mehmet Paşa’nın vali olarak gelmesinden sonra Maraş’ta hayat yavaş yavaş normale dönmeye başladı. Ancak geride kalan ve silinmesi gereken o kadar kötü izler vardı ki bu derin izlerin silinebilmesi için hükümetin de buradaki meselelere çözüm üretmekte yardımcı olması gerekmekteydi. Bu minvalden olmak üzere Maraş halkından ve ileri gelenlerinden İstanbul’a oldukça yoğun şekilde  ma‛ruzatlar (şikayetleri içeren dilekçeler ) gitti.
Maraş’ın naibi, müftüsü ve ahali ileri gelenlerinin Sadaret’e gönderdikleri dilekçelerde  Celaleddin Paşa’nın son valiliği döneminde yaptığı kötü muameleden şöyle bahsedilmektedir:
 “Celaleddin Paşa Maraş’a tekrar vali olarak geldiğinde yine Kalender Paşa zamanından kalan husumeti sebebiyle Süleyman Bey’in malikâne usulüyle işlettiği Meâdin i Hümâyûn civarındaki Yenicekale, Camustil ve Andırın nahiyelerinden bedel i hükümet adı ile, üç yüz akçe istemiştir. Ahalinin bu parayı vermeye ne gücü, ne de kudreti vardır. Süleyman Bey de ahalinin bu durumunu bildiği için istenen paranın çok fazla olduğunu, ancak yüz elli akçe verebileceklerini söylediğinde bu itirazı bir itaatsizlik olarak değerlendirdi.

YENİCEKALE

Celaleddin Paşa, Süleyman Bey’in nahiyesi olan Yenicekale’ye bir baskın düzenledi. Yapılan bu baskında üç - dört yüz yıllık geçmişi olan köydeki bütün evler, konaklar ve çiftçilerin barınakları yerle bir edilmiş, nahiye yakılıp yıkılmıştır. Süleyman Bey, yaklaşık on atlı adamı ile birlikte Adana tarafına kaçarak canlarını zor kurtardılar."

Süleyman Bey, köyün ve hanelerin yakılıp yıkılmasını ve ahalinin perişan halini o zaman açık ve seçik bir şekilde Sadaret’e (Şimdiki başbakanlık) yazarak Celaleddin Paşa’yı şikâyet etti. Bu şikâyeti duyan Celaleddin Paşa kendi durumunu kurtarmak ve Süleyman Beyi güç durumda bırakmak için bir plan hazırladı. Süleyman Bey ve arkadaşlarının ahaliden zorla para topladığı, halka zulmettiği ve halka korku verdikleri gibi şikâyetleri içeren bir mar’uzat (dilekçe)  hazırlayarak ahaliye bu dilekçeye zorla mühür bastırmış ve imzalatmış, hazırladığı bu mar’uzatı  Sadaret’e (Şimdiki başbakanlık) yollatarak Süleyman Bey’i şikâyet ettirmiştir. İşte Maraş ahalisinden zorla alınan bu mahzarın yalan olduğu ve işleme konmaması gerektiği de Maraş ileri gelenlerinin yazısında ortaya çıkmaktadır. Mahzarda, Celaleddin Paşa zamanındaki Maraş’ın durumu anlatıldıktan sonra devamla, Süleyman Bey’in idam cezasını hak etmediği, Celaleddin Paşa’nın husumetinden dolayı Süleyman Bey’in idam edilmesinin istendiği, oysaki Süleyman Bey’in hem ahali, hem aşiret ve hem de kabilelerle çok iyi ilişkileri olan, bölgeyi çok iyi tanıyan tecrübeli bir idareci olduğu, dolayısı ile bu cezanın kaldırılarak elinden alınan Malikâne’sinin ve görevlerinin kendisine tekrar verilmesi rica edilmektedir.
Celaleddin Paşa’nın Rus savaşı dolayısı ile sefere çağrılmasından sonra Süleyman Bey’de İstanbul’a bir ma‛rûzat (arzuhal dilekçe ) gönderdi. Sadrazam İzzet Mehmet Paşa’ya gönderdiği ma‛rûzatta kendisinin daha önce amcası Kalender Paşa’nın kapu kethudalığını yaptığını ve daha sonra da, gerek Fevzi Paşa ve gerekse Hafız Ali Paşalar’ın Maraş valiliği sırasında malikânesini işlettiğini ve bu vesilelerle hükümetin kendisini çok iyi tanıdığını söyleyerek: “ Bunca yaptığım hizmetlerde hükümete ve valilere ne kadar sadık hizmet ettiğim bilinmektedir. Ancak Celaleddin Paşa Maraş’a tekrar vali olarak geldiğinde nefsâniyetinden dolayı hiç bir sebep yokken bizlere zulmetmektedir." dedi.

1.     Rus harbinin çıkmasıyla Celaleddin Paşa’nın sefer için orduya çağrılmasından bütün ahali çok hoşnut olmuştur.
2.    Halk  ve Maraş’ın ileri gelenlerinin hükümete gönderdikleri mahzarlardan ve arzuhallerden de anlaşılacağı üzere ecdadımdan bana intikal eden malikânem Celaleddin Paşa tarafından elimden alınmıştır. Elimizde hiçbir şeyimiz kalmamış ve halimiz çok perişandır. Bölge ahalisi de ata yadigârı bu malikânemin bana tekrar verilmesini ve Maraş’taki mütesellimlik (Tanzimattan önce beylerbeyi ve sancakbeylerinin, bölgelerindeki sancak ve ilçeleri kendi adlarına yönetmekle görevlendirdikleri kimse. ) görevinin de bana tevcihini talep etmekteyim. Daha önce nasıl ki geçmiş valilere can  siperâne hizmet verdiysem Mehmet Paşa’ya da aynı şekilde hizmette kusur etmeden çalışmak istiyorum ve bu isteğimin kabul edilmesini rica ederim.” diyerek sadrazamdan eski görevlerinin tekrar kendisine iadesini istemiştir. Antep Mütesellimi Silahşör  Hassa Mustafa Ağa da Maraş’a yeni Vali tayin olunan Mehmet Paşa’nın makamına gelene kadar mütesellim olarak Süleyman Bey’in görev yapmasını tavsiye etmek için Sadaret’e bir yazı göndermiştir.  Yine Maraş ileri gelenlerinden gönderilen mahzarda; Celaleddin Paşa’nın, Maraş’ın hanedanlarından eski Müftü el Hâc Ataullah efendi’yi Kütahya’ya,  Kurşuncu zâde Hasan Fehim Efendi’yi ise Kayseri’ye sürgüne yolladığı belirtilmiş, haksız yere yapılan bu sürgünler iki yılı bulmuştur. Hem sürgüne gidenler hem de geride kalanlar oldukça perişandır. Bu iki zatın affedilerek tekrar memleketlerine dönmeleri için de ayrı bir ricada bulunulmaktadır. Aynı şekilde aile fertleri de sürgündeki yakınlarının affedilerek evlerine ve işlerinin başına dönmelerini Sadaret’den rica eden mahzarlar yollamışlardı. Maraş’ta  bazı kimseler Celaleddin Paşa’yı tahrik ederek bu iki âlim insanın kendisi hakkında iyi şeyler düşünmediklerini söylemelerinden dolayı bir dedikodu üzerine sürgüne gönderdiği şahıslar ahlaklı ve faziletli kimseler olup bütün eşraf ve ahalinin tekrar dönmelerini istedikleri, belgelere yansımıştır.


MARAŞ RAHATLADI

Celaleddin Paşa’dan sonra Maraş oldukça rahatladı ve normalleşme sürecine girdi. Süleyman Bey yeni gelen valiler ile uyumlu bir şekilde çalışmaya başladı. Bu uyumlu çalışmasının karşılığını da çok geçmeden gördü. Maraş Mütesellimi iken yaptığı iyi hizmetler ve sadakatinden dolayı kendisine Mir i Miranlık ( beylerbeyi) rütbesi verilerek 1832 yılının Eylül ayında Maraş valisi olarak tayin edildi
Maraş valiliğinden sonra Rumeli Ordusu’na tayin edilen Celaleddin Paşa Edirne civarında görevlendirildi Buradan Niğbolu Kalesi muhafızlığı görevine getirildi.  Ancak buradaki başarısızlıklarından dolayı vezareti elinden alınan Paşa, Nisan 1829 tarihinde Tekirdağ’a sürgün edildi.

Daha birkaç sene evvelinde şaki olarak görülüp hakkında idam kararı verilen Kerimkızı oğlu Süleyman, Paşa rütbesiyle kendi memleketinde hükümeti temsilen vali oldu.

-----------------------------------------------------------------

 AV KASRI:  Süleyman Bey, Maraş’ın batısında takriben altmış  kilometre mesafede olan ve köylülerce Avgasır diye telaffuz edilen Köy,  Başkonuş dağı eteklerinde ve Maraş -Andırın yol güzergahındadır. Süleyman Bey, buraya bir köşk yaptırdı, yaz  aylarını, dinlenmek maksadıyla   burada geçiren Bey, kış aylarında  da burasını  av köşkü olarak kullanırdı.

 AŞİRETLER
 Köşk;  yaz kış Çukurova’dan gelen; Tecirli, Avşarlı, Cerit,  Pazarcık’tan gelen; Atmalı, Sinemenli, Kılıçlı ve Amik’ten gelen; Mursaloğluları, Bahadırlı, Sarıcalı, Çoşlu ve Kodallı Aşiret Reis ve Beyleri ile dolar taşardı.  Öte yandan kış aylarında av partileri düzenlenir. bir bayram ve şenlik havası içinde geçerdi.  Andırın’lı Yaycıoğulları ve Zülfikaroğulları devamlı olarak köşkte kalırlar ve Süleyman Bey tarafından ağırlanırlardı.


OZANLAR: Süleyman Bey,   bazı kişileri yanından ayırmaz, her gittiği yere götürürdü. Bunların içerisinde  özellik taşıyan ve  Halk Edebiyatımızda ünlenen Hezari, Şazi, Şirazi’de vardı.  Diyarbakır’a Valilik görevine giderken bile,  Malatya’da ölümü anında,  yanında  bu ozanlar vardı.
Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki; Süleyman Paşa ve amcası oğlu Ahmet Paşa zamanında Maraş’ta birçok halk şairi yetişmiştir. Bunlardan üç’ü Türkiye Edebiyat Tarihine geçmiştir.  Bu şairlerden;  Hezari, Şazi, Şirazi ve Şadi,  Süleyman ve Ahmet Paşa’ların yanlarından ayrılmazlardı. (AKN )

AKRABALIK TESİSİ
VE  BİRLEŞTİRME

Maraş'ta, geçmişten beri, Beyazıtoğulları  ile Dulkadirogulları arasında süregelen bir düşmanlık vardı. Kanlıdere suyu ve kolu olan Boğazkesen suyu iki beyliğin sınırı idi. Bir taraf diğer tarafa gidemezdi. Öyle ki, kahvahaneleri bile ayrı idi.
Beyazıtoğlu Süleyman Paşa bu husumete dur diyebildi. Dulkadirogullarından Gülendam hanımla evlenmesi her iki tarafı da birbirine yaklaştırdı. Artık, Kanlılıdere ve Boğazkesen suyu kansız akacaktı.

----------------------------------------------------------------

Beyazıtoğlu Süleyman Paşa’nın Malatya’da vefatında  üzerine,   Yenicekale,  SİS (Kozan)
ve sair yerlerde yanından ayırmadığı ozanlardan biri tarafından  söylenen ağıt,

takdir Hüda’nın*

Mektup benden selam edin vatana
Ah çekip illerim ağlasın benim
Yazgı böyle imiş takdir Hüda’nın
İncitmem civelek beylerim benim

Müşkül oldu bu seferden gelmemiz
Oniki mansuptan emir almamız
Gurbet Malatya’da kaldı türbemiz
Çok idi vatanda ağlarım benim

Lokman hekim gelse yoktur ilacım
İlim aşiretim çeksinler acım
Şerife hanım ile Hurşide bacım**
Yas tutup karalar bağlasın benim

Elbendim çağırır yüz atlı hazır
Nazlıdır gurbette Süleyman vezir
Kalender Beyi’m  de gurbette hazır
Kenan Beyi’m çeksin tuğlarım benim

Bu ağıt, 1840 yılında Beyazıtoğlu Süleyman Paşa’nın Malatya’da vefatı  üzerine söylenmiş olup, bu şiiri söyleyen bilinmemektedir.
Süleyman Bey’in Av Köşkü
 a.  Varislerinin ihmalliği yüzünden harap olmuş, buradaki bağ ve bahçeler ile tarlaları yine varisleri tarafından  Kayışlı,  Demrek  ve Avgasır (Av Kasrı - Av Köşkü )  köylülerine satılmıştır.
b.   Başka bir rivayete göre ise: Celaleddin Paşa’nın  Yenicekale’yi yakıp yıkarak Süleyman Bey’in konağını da darmadağın etmiştir.
Zamanla, Köşkün  yerine beton yığını bir jandarma karakol binası yapılmıştır. Fakat, bakımsızlıktan karakol da  yok olmuştur.
Tarihi Avkasır  köyünün adı da maalesef Yaylaüstü  (Bekir Sıtkı Bayazıt, Yolyanı, olarak değiştirildiğini söylese  de, doğrusu; Yaylaüstü’dür.  ) olarak değiştirilmiştir. Bu olumsuz olayı  eski Maraş milletvekillerinden,   araştırmacı yazar Mehmet Yusuf Özbaş, bir eserinde şöyle anlatır:
‘‘Bazı cahil idareciler her gördükleri kelimeyi değiştirmeyi bir marifet saymışlar, Bayazıtoğlu Süleyman Bey’in Avkasrı  köşkünden esinlenerek isimlendirilen AVKASIR Köyü de Yaylaüstü  olarak değiştirmişlerdir.’’ )
 
 ----------------------------------------------------------------
AÇIKLAMA
(1 ) (iltizam: kendi üzerine alma, devlet gelirleri olan vergilerden birini, bir bedel karşılığında toplama yetkisini alma) 
(2) 43 Köyün bağlı olduğu nahiyeler. 
*Not 1: Bekir Sami Bayazıt bu ağıtın Şadi’ye ait olduğunu söylemektedir.

Not 2 : Bence ŞADİ ismini  taşıyan bir şair olmaması gerekir. Kuvvetle muhtemeldir ki, ŞAZİ isminin başka bir söylenişinden türemiştir. Öte yandan yukarıdaki şiir az bir değişikliğe uğrayarak  Şazi’de de mevcuttur. (akn)**Beyazıtoğlu Süleyman Paşa’nın,  Şerife ve adlı iki hanımı vardı.Ozanın Hurşide bacım dediği kızı olsa gerek.)
-----------------------------------------------------------------KAYNAKLAR: Mehmet Akif Terzi, Başbakanlık Osmanlı Arşivi: uzman/araştırmacı, 
K. Maraş'ta Bayazıtoğulları, Bekir Sami Bayazıt.  

-----------------------------------------------------------------

Hiç yorum yok: