http://sairlermaras2.blogspot.com.tr/

3 Eylül 2014 Çarşamba

SAÇAKLIZÂDE MEHMED EFENDİ


KİMDİR:  Maraş muhitinin yetiştirdiği en büyük âlim. En fazla eser sahibi insan. Tefsîr, hadîs ve Hanefî mezhebi fıkıh âlimi.
Gölgelik, şemsiye anlamına gelen "saçak" ile / köken olarak Farsça olan ve Türkçede "oğul" anlamına gelen "zade" kelimelerinin birleşmesinden meydana gelen "Saçaklızâde" ifadesi, literal olarak "alimler gölgesinin oğlu" anlamına gelmektedir. Terkip olarak büyük alim, üstad, otorite demektir. Bu terkiple Saçaklızade'nin geniş bir ilme sahip olduğu belirtilmeye çalışılmıştır.

ASIL ADI: İsmi Mehmed bin Ebû Bekr’dir.

DOĞDUĞU YER: Maraş şehrinde doğdu. Doğum yerine nisbetle Mer’âşî denildi.

LAKABI: Saçaklı-zâde lakabıyla meşhûr oldu.

ÖĞRENİMİ: Doğum yeri olan Maraş’ta Mukaddemat-ı ulûm tahsiline başlayan Mehmed Efendi, Kayseri’de ki (1) öğreniminden sonra, Tıbyan Tefsiri yazarı  Muhammed bin Hamza Efendi’nin ve Dârendeli Hamza Efendi’nin derslerine devam etti. Bir müddet Maraş’ta kadılık yaptıktan  sonra Şam’a gitti. Orada büyük âlim Abdülganî Nablüsî hazretlerinden ulumu aliyye tahsil edip, tasavvufun inceliklerini öğrendi. Alelusûl (usulüne uygun olarak, yol yordam gereğince) tahsîlini tamamladı.  Abdülganî Nablüsî hazretlerinden icazet (diploma, olur) aldı. Bu ilimleri tamamladıktan sonra hem bir tasavvuf temsilcisi, hem de birikimi yüksek bir âlim olarak memleketi Maraş'a döndü. Maraş’ta, ders  halkası oluşturarak talebe yetiştirdi, vaaz vererek halkı aydınlattı ve bir taraftan da Tefsîr, kelâm, mantık, ferâiz, me’ânî ve münâzara ilimlerine dâir eserler yazdı.

SIFATI:  Eşşeyh Saçaklızâde diye anıldı. 

YAŞAMI BOYUNCA: İlim öğrendi ve öğretti. Bildikleriyle amel etmekle meşgul olurken,

ÖLÜMÜ: 1732 Senesinde fani dünyadan ayrıldı(2). 

Ozanlar:“Eş-Şeyh Saçaklı” ve “Saçaklı-zâde dünyâdan bekâya irtihâl etti” sözleriyle vefâtına târih düşürdüler.

KİŞİLİĞİ: Saçaklızade Mehmet Efendi son devrin ulemasından olup, açık fikirli bir kişilik yapısına sahip, zahir ve batın ilimlerinde, özellikle mantık ilminde söz sahibi idi. Tıbyan sahibi Mehmet Efendi ve Darendeli Hamza Efendi'den Nesh, Şam'da Nablusi Hazretleri'nden Hadis, Tefsir ve Tasavvuf dersleri aldı.

TARİKATLAR:  Saçaklızade Mehmet Efendi, Kadiriye ve Nakşibendiye tarikatları üzerinde yetişmiştir.

ANTEP VE KİLİS:  Bir seyahat esnasında Antep ile Kilis arasında (2) vefat eder. İki yerin insanları arasında nizah çıkarsa da Antep'e defnedilir... Çilehanesi ve türbesi (3) Gaziantep'te, Saçaklı Mahallesi'nde, aynı adı taşıyan caminin avlusundadır.

ESERLERİNDEN BAZILARI 

Saçaklızade Mehmet Efendi'nin Eserleri:
Edebiyat, kelam, mantık, münazara, tasavvuf ve sosyal-toplumsal konularda ikiyüzü aşkın eser veren Mehmet Efendi'nin eserlerinden bazıları şunlardır:

1.      Haşiyetu Tefsir-i Keşşaf Ala,
2.     Suretil Ba-kara,
3.     Aynul Hayat fi Beyanil Münasebati fi Suretil Fatiha,
4.     Risaletün fi Ayetil Müte-şabihati,
5.     Risaleti fi imani Validi Resulillah,
6.     Gayetül Burhan fi Tefsiri Ayetil Kürsi,
7.     Haşiyetün Ala Şerhi Dibace-i Tarikatı Muhammediye,
8.     Teshilül Feraiz,
9.     Asmetül Ezhani,
10.    Sebhatül Kader fi Medh-i Meliki Kadiri,
11.    Selsebilül Meani,
12.    Tavzihu Zubtedil Menazıri,
13.    Nehrün Necati fi Tafsili Aynil Hayati,
14.    Andelibül Menazıri,
15.    Haşiyetün Ala Şerhir Risaletil Adabi,
16.    Takrirül Kavanin Minel mantık vel Münazarati,
17.    Risaletün fi Tecdidil İman,
18.    Risaletün fil Fetva, Cami'ül Kunuzi,
19.    Cühdümükil Minel Kırati,
20.   Tahrirüt Takrir Minel Mü-nazarati,
21.    Risale-i Adliye,
22.   Tehzibül Kirati,
23.   Velediye,
24.   Tertibul Ulum,
25.    Neşrüt Tevali.
Adlarını yukarıda saydığımız bu eserlerle ilgili olarak Besim Atalay şu uyarıları yapıyor: “Müellifin eserlerinin bir kısmı ilmi makaledir, ancak üç beş sayfadan ibarettir, bu adlara bakıp onların kitap adı olduğu düşünülmemelidir.”

Mantıkla alakalı eserleri Ezherde okutulmuştur.

-----

AÇIKLAMA

(1) İlmi eserleri ve kerametleri ile halkın ruhunda yerini almış bulunan Saçaklı, öğrenim için arkadaşları ile beraber Kayseri’ye gider. Zahiri ilimlerde gözü olmayan Saçaklı öğrenimini tamamlayamaz. Arkadaşları icazetlerini alıp Maraş’a dönerler.
-----
KERAMET 
1. Saçaklı üzgün, arkadaşlarından ayrı, perişan bir şekilde yollara düşer. Kendi kendine; “şimdi ben Maraş’a varınca ne yapacağım, kime ne diyeceğim?” diye dua ederek yürür. Geceyi ıssız bir dağda geçirir.  Zirvede uyuklar. Gördüğü düşten sonra batini ilimler sahibi olur.
Sabah olur. Yol uzun.  Saçaklı, perişan. Kızgın güneşin altında yürür. İki derviş ile karşılaşır. Aynı yöne gittiklerinden, arkadaş olurlar. Acıkırlar. Dervişlerden biri ettiği  duadan sonra,  birer kap yemek gelir. Yerler. Yine yola düşerler.  Akşam olur. Diğer derviş’in elleri semada. Yine birer kap yemek gelir, önlerine.
Ertesi gün sıra Saçaklınındır. Açar elini semaya, yalvarır. secdeye kapanır; “Ya Rab! Beni mahcup etme,” der.
Secdeden Kalkar. Uzun secdede gözleri yaşarmıştır. Gördükleri karşısında şaşırır. Şimdi önlerinde bir ziyafet sofrası vardır. Dervişler de şokta.  Saçaklıya:  “Sen kimsin?” derler. Saçaklı, olanları anlatır.
Yol arkadaşlarına: “Nasıl dua ettiniz de yemek geldi,”diye sorar. Dervişler (yol arkadaşları): “Biz Rabbimden Saçaklının yüzü suyu hürmetine istedik,” derler.
Saçaklı Maraş’a gelir. Çukuroba Camisinin (Saçaklının kökünden gelenlerin, Caminin çevresinde yaşadıkları bilinmektedir) hücresine yerleşir.
Kayseri’de beraber öğrenim gördükleri arkadaşları, Saçaklının geldiği bilgisine ulaşırlar. “Gidelim, görelim, tembel arkadaşımızla biraz gönül eyleyelim,”  derler. Cami hücresine girdiklerinde Saçaklının, çevresinde toplananlara ders vermekte olduğunu görürler.
“Kuran’ı Kerimin anahtarı besmele şeriftir ve onun ilk harfi be harfidir. Be harfinden başlayalım,” der. Saatler geçer be harfinin gizemi bitmemiştir. Arkadaşları sessizce  odayı terk ederler.
Müderresislik (profesör) makamına ulaşmıştır. Giyimine kuşamına dikkat eder. Çukuroba Medresesinde bildiklerini mollalarına (öğrencilerine) anlatır.
2. Hoca vecd içinde ders anlatmaya başlayınca öğrencilerden biri kalkar, üstünü başını düzeltir, kendine çekidüzen verir, ayakta bekler. Bir gün değil beş gün değil, haftalardır böyle. Hoca yaptığı işin nedenini öğrenciye sorar.
(Bu sorunun cevabı için birden fazla rivayet var)

a. Molla: “Dersinizi dinlemeye Hızır Aleyhiseselam geliyor. Ona saygımdan ayağa kalkıyorum,” der. Hoca: “Sor bakalım, bize niçin görünmez.”
Molla sorar ve nedenini öğrenir.
“Hocan, giyimine kuşamına önem veriyor.  Dünyaya meyillidir. Onun için görünmeyiz,” diyor, der.

b. Bazıları da; Hızır Aleyhiseselam’ın değil de, ders dinlemeye meleklerin geldiğini, hocaya neden görünmedikleri sorulduğunda da, meleklerin: “Hocan, giyimine kuşamına önem veriyor.  Dünyaya meyillidir. Dünyaya sevgisi olanlarla görüşmeyiz.” Dediklerini söylüyor.

Hoca durumu öğrendiğinde sarığını delik deşik etmiş ve ertesi haftaki derste o da melekleri görmüş. Ama bu sefer de dersi şaşırmış ve melekler yine görünmez olmuşlar.
Molla, meleklere niye görünmediklerini sorduğunda da; “Biz göründüğümüzde hocanız yanılıyor. Ahrette görüşürüz.” demişler.

c. Başka bir rivayette de, Mollalardan birinin Hocaya sorduğu bir hadis i şerifin, Hoca izahını yapamayınca Molla: “Hocam, sarığını delik deşik et, kalp gözün açılsın,” demiş, derler.

d. Bir başka rivayette ise;  kırk tane arı Müslüman varmış. Bunlardan biri eskilince aralarında titizlikle bir yenisini seçerlermiş. Günlerden bir gün kırklardan biri vefat etmiş. Vefat edenin yerine birini almak için seçim yapmışlar. Seçim neticesinde, çoğunlukla Saçaklı çıkar.  Ama bir kısmı: Saçaklı,  giyimine kuşamına önem verdiğini, içinde dünya sevgisi taşıdığını, ileri sürerek itiraz ederler, seçime rıza göstermezler.
Kırklardan biri, kendini tanıtmadan Saçakılı’ya, kırklar arasına alınmama nedenini anlatmış. “Birinci neden sarığını güzel sarmandır.” Demiş.
Saçaklı, sarığını delik deşik etmiş. Kırkların arasına karışmış.
*
(2). Prof. Besim Atalay, Maraş Tarihi ve Coğrafyası isimli eserinde: “Müşarünileyh, ara sıra Ayıntap ve Kilis taraflarına gezmeye gidermiş. Bir seyahat esnasında Ayıntap ve Kilis arasında fevat eder.” Der ve cenazeyi paylaşamama olayını anlatır, adının Mehmet olduğunu, vefat tarihinin 1145 (Hicri)  olduğunu (ki, Miladi 1732 yılına takabül eder) ilave eder.    

(3). Saçaklızâde’nin vefatı hakkında iki söylenti vardır:
a. Bir rivayet, Maraş’ta ölmüş ve Şehir mezarlığında gömülüdür.
b.  Diğer bir rivayete göre, Antep - Kilis arası bir mevkide ölmüştür. Antep’te medfundur.
Saçaklızâde ailesi aslen Maraşlıdır diyenler olmakla beraber Karadenizden göç ederek Maraş’a yerleşmiş diyenler de var.  Şimdi,  bu kökten, Of / Trabzon’da yerleşik aileler olduğu bilinmektedir.
-------
Günlerden bir gün Saçaklı, Antep’ten Kilis’e doğru yola çıkar. Yolda vefat edince, Antep halkı,  Saçaklının cenazesinin kendilerine ait olduğunu, Kilis’liler de kendilerine ait olduğunu iddia ederler. İş uzar. Cenaze paylaşılamaz. İki tarafın halkı kavgaya başlamak üzeredir. Silahlar çekilir. İnsan kılığına giren melekler araya girer: “Ölçelim, nereye yakınsa ora alsın cenazeyi,” derler. Ölçüm sonucu Antep’e yakın olduğu tespit edilir. Cenaze, Antep halkına verilir.  İşte, o zaman Antep halkı ile Kilis halkı arasında geçimsizlik başlar.
Cenaze Antep’e getirilir. İnsanlar, Ülkenin dört köşesinden cenaze namazını kılmak için Antep’e gelirler. Bu sırada Maraş’lı bir köylü de saban demirini yülütmek için Antep’e gelmiştir. Saban demirini kuşağının arasın sokar o da katılır cenaze namazına. Namazdan diğer zamanlarda sabanı yülüttüğü demirciye gider. Sabanı yülümek için, demirci çuvallarla kömür döker. Saban demirini saatlerce ateşte ısıtır. Nafile, demir ısınmaz. Usta, “bu demiri yülüyemiyorum, demire ne yaptın der.”  Köylü:
“Bir şey yapmadım. Yalnız Saçaklının cenaze namazını kılarken belime sokmuştum, demirle beraber namaz kıldım,” der. Bu olay sonrası, zamanın uleması; “Saçaklının cenaze namazını kılanları cehennem ateşi yakmayacaktır. İşte örneği.” diye fetva verirler. Antepliler, Saçaklı Merhum için bir türbe yaparlar ve bugün Antep’te türbenin bulunduğunu yer, bir semtin adını taşır. Ayrıca,  Antep’te  Saçaklızâde Camii denilen bir cami vardır. Türbenin başka bir Saçaklı’ya ait olma ihtimali de vardır.

Saçaklızade Mehmet Efendinin Kerametlerine Dair Pek Çok Hikâye Var. Onlardan Bazıları

1. Hocanın huysuz sert mütehakkim bir karısı varmış. Hoca bu kadının bütün huysuzluklarına katlanır hiç şekvalanmazmış. Saçaklının keramet sahibi olduğun bilen bir Paşa Hocayı ziyarete gelmiş. Saçaklının karısına; “Mehmet Efendi Hz.lerini ziyarete geldim,” deyince karısı gülmüş senin Hazret Ahırdağına oduna gitti diye cevaplamış Paşayı.
Saçaklı Ahırdağına güneşin erken doğduğunu görünce; ‘biz sabah namazlarını çok geç kılarmışız,’ diye düşünmüş. Bu nedenle, kırk yıllık sabah namazını kaza etmiş. Ahırdağından kestiği odunları bir aslana yüklemiş, kendi de odunların üzerine oturmuş. Bu şekildeyken, kendini aramaya gelen Paşa ile karşılaşmışlar. Kerametine tanık olan Paşa, hemen Saçaklının elini öpmüş. Birlikte, şehre yaklaşınca aslanın üstündeki odunları çözmüş, kendi sırtına yüklemiş. Paşa taşımak istemişse de, Saçaklı; “bu gördüklerini unut” demiş.

2. Maraş - Kayseri Yolu üzerinde (Kılavuzlu Köyü  mevkiinde) bir köprü yapılmasına karar verilir.  Köprü yapımına karar veren heyet Saçaklı’yı ziyarete gelirler.  Kapıdan, onlarla beraber mollalardan biri içeri girer. Hoca misafirleri karşıladıktan sonra minderine oturur ve kuşağından bir halka çıkarır. Mollanın çarşıdan getirdiği yumurtaları halkanın içine sokar. Halkadan geçenleri bir tarafa geçmeyenleri bir tarafa ayırır. Ufak yumurtaları mollanın eline vererek geri götürmesini söyler. Gelen misafirlere de karısının kızdığını belirtir.
Heyettekiler birbirlerinin gözlerine bakarlar. Köprü yapımı işini hiç ağızların almazlar hoş beşten sonra kalkar giderler. Nihayet, köprü inşası için gerekli hazırlık yapılır. Yeri tespit edilir ustalar ameleler toplanır. Fakat bir türlü suyu kesip temel kazısına başlayamazlar. Onlar uğraşırlarken, Saçaklı inşaat alanına gelir durumu sorar, anlatırlar. Saçaklı kuşağından bir altın çıkarır köprünün ilk ayağının yapılması gereken yere fırlatır.
Birinci ayağı buraya koyun der. Altının düştüğü yerden sular çekilir. İkinci ve diğer ayaklar için de birer altın atarak onları da buralar yaparsınız der. Temellerin kazılacağı yerlerden sular çekildiği için inşaat başlar.
İkinci bir rivayet te şöyle: Saçaklı, köprünün ayaklarının yapılacağı yere seccadesini atar. Seccadenin düştüğü yeri su terk eder, köprünün o ayağı yapılır. Sonra diğer yerlere seccade atılır. Seccadenin düştüğü yerlerden sular çekilir, inşaat başlar. 
Hoca, inşaatı bırakmaz. Ustalar ve amelelerin her günkü ücretlerini oturduğu postun altındaki altınlardan alarak öder. Çalışanlardan biri, postun altındaki, bitmez tükenmez hazineyi soymak ister. Saçaklının abdest yinelemek için postundan kalkmasını fırsat bilerek postu kaldırır ki bir ejderha ağzını açmış kendine bakıyor. Amelenin dili tutulur.
3. Saçaklı öğrencileriyle Milcan’a (piknik yeri) gider. Önce ders yapılır, arkasından sofra açılır. Yenilir. Sofra toplanır.  Maraş’a dönüldüğünde bakarlar ki sofrada (kalmış) bir karınca. Saçaklı; “Bu, bir milletin bir ferdi.  Karıncayı milletinden ayırdık ki doğru değil.” der ve karıncayı Milcan’a, yuvasına gönderir.

4. Saçaklı,  namaza gidip – gelirken yolu üzerindeki esnaf ile sohbet edermiş. Bir gün sohbet etiği esnafın birinin tezgâhında çok bol miktarda sebze görünce: “Bu kadar sebzeyi nasıl satacaksın?” diye sorumuş. Bakkal: “Bugün Cuma, inşallah satarım hocam,”  diye cevap vermiş.  Hoca namazdan dönerken bakkalın sebzelerden hiç satamadığın görmüş ve bakkala: “ Oğlum sen bu sebzeleri nerden alıyorsun?” diye sorunca, “hocam bahçemde yetiştiriyorum,” demiş. Saçaklı: “Aslan oğlum, emeğinle yetiştirdiğin halel malını, haramdan kazananlar tabi almaz. Sen bana bir süpürge getir,” demiş.
Bakkalın getirdiği süpürgeyi Alleben Deresinin kirli suyuna batırıp sebzelerin üstüne serpmiş. “Hocam ne yapıyorsun?” diyen bakkala da, “merak etme!”  demiş ve namaza gitmiş. Namazdan dönüşte bakkalın gözlerinden sevinç fışkırdığını görmüş. Bakkal, Saçaklının elerine sarılmış, “sağ ol hocam, bütün sebzeleri sattım,” deyince: “Ya oğul, haram kazananın kursağına temiz -  helal lokma girmez,”  demiş.
(Mevhibe Vural, Mehmet Lütfi oğlu, Ecz. Sezer Hüsnü’den dinlendiklerini anlatır.)

-------
KELİMELER

Alleben Deresi: Antep İlinin kirli suyunu taşıyan dere.
Mukaddemat-ı ulûm: İlk ilimler, başlangıç  ilimleri. (Fen derslerini  de öğrenirler.) 
Müşarünileyh: Adı geçen, adı anılan kişi.
Mütehakkim:  1. Hâkim olan, hükmeden. 2. Zorbalık eden, hükmünü zorla yürüten.
Şekvalanmak: Sızlanmak, şikâyetçi olmak.
Yülütmek: Keskinletmek. 
Saçak: Saçak kelimesinin çok (a harfinden z harfine kadar sıralanabilir) anlamı vardır. Bu anlamlardan bir tanesi de: “başkasının yardım ve desteğine muhtaç olan kimse” demektir.  "oğul" anlamına gelen "zade" kelimelerinin birleşmesinden meydana gelen "saçaklızâde"
ifadesi, literal olarak "muhtaç olanın oğlu" anlamına gelmektedir. Bu aileden büyük bilginler, üstadlar, otorite sahibi insanlar yetişmiştir.
Saçak:
a.     Başkasının yardım ve desteğine muhtaç olan kimse,
b.     Bir kimsenin bakmakla yükümlü olduğu kişi,
c.     Dağda ve tarlada ettikleri gömele, kulübe, gölgelik,
d.     Kapı üzerine yapılan saçak siper,
e.     Sivri tepe,  sundurma,
f.     Gölgelik,
g.     Kiler, kapı üzerine yapılan  kasık, kasık ile göbek arasındaki ince deri,
h.     at ve ona benzer hayvanların topuk arkasında saçak gibi sarkan tüy kenar,
i.      Kıyı,
j.      Pervaz
k.     Saçak kirpik,
l.      Püskül revak,
m.     Loca,
n.     Galeri,
o.     Kulüp,
p.     Kulvar,
q.     Sundurma,
r.      Pavyon,
s.      Koridor , çadır gibi olan kara ev,
t.      Ev önünde olan saçak,
u.     Yün oda,
v.     Evin önüne astıkları tenf perde,
w.     Çadır gibi olan kara ev,
x.     Gümeçten sızan bal
y.     Paralanmış eski ve yırtık libasın salkım saçak salınan parçası,


Ulumu Aliye: Yüksek Bilimler. (Tefsir, hâdis ve tasavvufun ilimleri).

------

Saçaklılar ailesinden çok sayıda bilgin yetişmiştir. Rum kökenli olan aile, Hz. Ömer devrinde Medine'ye gönderilen iki Hristiyan bilginin Medine dönüşünde Maraş'a yerleşmesinden  sonra bilginler peş peşe sıralanmışlardır. Kökenlerinin Of'tan geldiğini öğrenen bilginlerden bazısı İslamiyeti anlatmak için Trabzon'a gitmişler, bazısı Antep'e ve bazısı da Maraş'ta kalmışlardır.

Of' Yerleşen Maraşlı Bilginlerden Bazıları:


Saçaklı Mehmet Efendi  Maraş ve Antep'te faaliyet göstermiştir.

-------------------------------------------

Hiç yorum yok: