http://sairlermaras2.blogspot.com.tr/

21 Temmuz 2014 Pazartesi

DURSUN ERMEYDAN


Ozan.
 
DOĞUMU: Egitmen bir babanın beşinci  evladı olarak 1943 yılında Maraş'ın Variyanlı  köyünde doğdu. 

ÖĞRENİMİ: İlkokulu   köyünde,  bir müddet  esnaflıktan sonra orta okulu (İmam Hatibin  orta kısmını), Ticaret Lisesini Maraş'ta bitirdi.  Yüksek okuldan sonra  orman teşkilatına girdi.

HİZMETİ: Uzun yıllar Şeflik ve arkasından Müdürlük   yaptıktan sora 2008'de emekli oldu.

HOBİLERİ:  Şiirin yanısıra  makale ve hikaye yazmayı, fıkrayı ve fıkra anlatmayı, bilgisayar kullanmayı  sever.

OKUMAK: Okumak  onun için bir ödev gibidir. Sanki biri ona ödev vermiş, yarın soracakmış gibi okur, kendini sorumlu hisseder.
Güzel denebilecek bir kütüphaneye sahiptir. Okumadığı bir  eseri kütüphanesine koymaz. Osmanlıca okur ve  yazar.
Arap kremerine yabancı değildir.

-----------------------------------

şiirleri

1.

Çekemedim bu gurbetin kahrını
Kahi beni götürür kahi gönlümü
İstemezdim affolmadan ölümü
Ya beni götürür ya da gönlümü

Bazan estiriyor sevda yelleri
Yaş geçse de sevmek gelir gülleri
Konuştukça bal akıyor dilleri
Ya beni götürür ya da gönlümü

Kah gönül bağına bağlanır gönül
Çağlayan şakıyan bülbül de gönül
Ağlayan pınara dayanmaz gönül
Ya beni götürür ya da gönlümü

Dursun ne inlersin ah u zar ile
Yitirdin bulaman düşmüşsün dile
Koşturdum  kovaladım geçmiyor ele
Ya beni götür ya da gönlümü

-----

2.

Başkonuş'a

Top top olmuş zülüflerin alnında
Dökülmüş saçların gerdana güzel
El verip te uyumaktı dizinde
Bulunmaz alemde kaşların güzel

Aşık oldum baharına yazına
Sümbüller yakışır ela gözüne
Dayanamaz kimse senin nazına
İncedir serviden boyların güzel

Dolaşır mevsimler her yıl başında
Anber kokar toprağında taşında
Söz etmez hiç kimse kaç bin yaşında
Tarifi imkansız döşlerin güzel

Nice yiğitleri çektin döşüne
Ben' gibi meczuplar düşer peşine
Rastlamadım güzellikte eşine
Her koyuna senin meftunum güzel

Konuştukça bal akıyor dilinden
Koklayanlar meftun olur gülünden
Sedirinden köknarından yelinden
Her yerin bir başka renktedir güzel

Söylesem ismini bana bağ olur
Yaylasında güzel güzel yağ olur
Kıymetini bilmezlere ağ olur
Bulunmaz dünyada bir eşin güzel

Baktıkça aynına kaynıyor içim
Yapmam gerekiyor seninle geçim
Uğramış rüzgara dağılmış saçın
Dağılmış saçına meftunum güzel

Bağlasam elimi tutsam dilimi
Özlüyorum bazen akan selini
Koparmak isterdim gonca gülünü
Çaresizlik belimi yıkıyor güzel

Her yerde söylüyor Dursun sözünü
Öyle bir ateş ki yakar özünü
Basayım bağrıma dikenini közünü
Alemi cihanda Serversin güzel

-----------------------------------
NOT: Ozanın  doğduğu, çocukluğunun geçtiği Variyanlı (Topçalı) köyü Başkonuş Dağının eteğindedir.
İlerleyen yıllarda da  işinin ormanla ilgilisi  olması nedeniyle  ömrünün çoğu buralarda geçmiştir.

Bundan dolayıdır ki;
Ozan,  bu şiirinde Başkonuş sevgisini bir güzele benzetmiştir. 
dursun ermeydan
----------------------------------------------------------------

DURDU (FATMA) BACI


Ozan.

ASIL ADI: Fatma’dır. Büyük ozan Niyazi’nin kızıdır.
   
DOĞUMU: Halk şairi Niyazi (Hasan Şan) ‘ın Durdu isimli kızı 8 yaşında ölür. Küçük kızının ölümünden önce 1914 yılında doğan kızın adını Fatma olarak Nüfusa geçirirler. Fakat DURDU’larının hasretini çeken aile diğer kızları  Fatma’ya Durdu derler.

YAŞADIĞI YER: Maraş’ın Yenicekale Nahiyesinin Çınarpınar Köyünün Karbasan obasında 1914 – 1987 yılları arasında yaşadı.  Yaşamı  (73 sene)  boyunca adı Durdu olarak bilindi.

ÖLÜMÜ: 1987 Yılında Karbasan’da vefat etti.

SEFİL MEHMET:  Halk ozanı Sefil Mehmet’in üvey annesidir. Sefil Mehmet anlatıyor: “Anam öldüğünde bir yaşında imişim. Bu kadın beni diğer oğullarından ayrı tutmadı. Büyük çocuk olmam, ağabey olmam vesilesi ile avantajlar yakaladım.’’

ŞAZİ VE ŞİRAZİ’NİN
TORUNLARI
Başka bir özelliği de ozan  babasının ve Türk Edebiyatı Tarihine girmeyi başarmış dedelerinin yollarını izlemesi ama onlardan çok aile ve yöre sorunlarına inmesidir.
Tüm şiirlerini 8’li heceyle yazar. Halkın konuştuğu dili kullanır. Böylece, herkes tarafından anlaşılır ve gereken değeri alır.

ÖZELLİĞİ: Genelde aile içinin, dert ve acılarını, konu komşu sorunlarını dile getirdiği şiirlerini  halkın anlayabileceği şekle sokarak, uzun uzun anlatır.  Şiirlerini ağıt şeklinde yazmak, mısralara acı yüklemek, Durdu Bacı’nın özelliklerindendir. 
Durdu Bacı’nın başka bir özelliği de; çoğu şairin kullandığı kalıpların ötesinde a+a+b+a  kalıbıyla şiire başlaması ve aynı kalıpla bitirmesidir.  

şiiri

1.

ayşe’m

Konuşsana bre pınar
Ayşe'm senden su doldurdu
Benim kızım yad ellerde                              
Gurbetlik beni öldürdü

Pınarın  başına vardım
Ben Ayşe’den haber  sordum
Kızın burada yok dediler
Afalladım orda  kaldım

Eller selamın getirir
Posta mektubun götürür
Melil melil kalan anan
Ağlar aklını yitirir

Evinin önünden geçtim
Yanıldım yolları şaştım
Kadanı alam Ayşe kızım
Neden gurbetleri  seçtin

Evimizin  yeri üce
Ben ağlarım gündüz gece
Ayşe'm bana mektup yazmış
İnanmıyom görmeyince

Yüklerini ben teledim
Kızım dedim de ağladım
Kızım gurbet ellerde
Kuşlarla selam söyledim

--------------------------------

oğlum hasan

Bir yazı durur döşünde
Oğlum da onbeş yaşında
Kadam alam Hasan oğlum
Her gün görüyoum düşümde

Ayşe bibisi soruyor
Oğlum gurbette kalıyor
Kadan alam Hasan oğlum
Konya’dan mektup salıyor

Hasan’ımın  kara saçı
Yandı ciğerimin içi
Oğlum seni unutmuşlar
Bu da taksicin suçu

Konya’nın  da yeri yazı
Yayılıyor  ördek kazı
Selam yazmış ta göndermiş
Anayın Fadıma kızı

Güllü bibisi doymamış
Boyuna kurban olmamış
Benim oğlum yad ellerde
Aman Nebi’yi görmemiş

Iradyosu yaslanıyor
İçinde  pil paslanıyor
Gurbet gurbet gezen oğlum
Telefonla sesleniyor

İresmini elime aldım
Ben Hasan’ı iyi gördüm
İkisi de çift dinelmiş
Boylarına kurban oldum 
-----

3.


kocama dair

Döşeyinen yattın hasta
Su verdim kalaylı tasta
Uyan kocam aç gözünü
Saldım üç kızana posta

Akşamdan kızları geldi
Yoksa koca bilmiyor mu
Uyan koca aç gözünü
Gayri aklın ermiyor mu

Akşamınan yol olur mu
Koca gidiyor  gelir mi
Oğulların çok ağlıyor
Kızların iflah olur mu

Tüfek duvarda asılı
Kabakta barut basılı
Ben kocayı arıyorum
Koca bana küsülü

Uzun tüfek boydan boya
Gelme mi ola büyük eve
Ben kocamı arıyorum
Göremedim doya doya

Asmanın gölgesi serin 
Mezarını eşin derim
Kocam da yatıyor hasta
Yerini gölgeye serin

Bahçemizde bülbül öttü
Koca nerelere gitti
Siz ağlayın yavrularım 
Babanızın ömrü bitti

Kızı karşımda ağlıyor
Felek ciğerim dağlıyor
Akrabaların geldiler
Bacın çeneni bağlıyor

Evimin kapısı çatal
Seherinen horoz öter
Ben kocayı soruyorum
Koca teneşirde  yatar

Asmanın yaprağı açıldı
Koca aradan seçildi
Uyu kocam gözün aydın
Cennetten makam açıldı
------------------------------------------
Aileden,
5.Durdu Bacı, gibi 
ozanlar yetişmiştir. 

----------------------------

DERDİÇOK


ASIL ADI: Ömer Lütfi Pişkin.

SOYU: Hacı Tıfıloğullarından Hafız Mehmet Efendi'nin oğludur.

DOĞUMU:  Maraş İlinin  Elbistan İlçesinin Kızılcaoba Mahallesinde 1874 yılında  doğdu.

ÖĞRENİMİ: Okuma yazmayı imam olan babasından öğrendi. Şiire ve aşıklık geleneğine küçük yaşlarda ilgi duymaya başladı. Ancak babasının istediğinin tersine ilk zamanlarda dini görevlere yönelmedi.

NEDEN DERDİÇOK: Çocukken kolunun kırılması nedeniyle Derdiçok mahlasını aldı.

ALANI:   Derdiçok, sevda ağırlıklı şiirleriyle öne çıktı. Yörede, dönemin değişik aşıklarıyla da karşılaşan Derdiçok’un, öteki aşıklar gibi alışılagelmiş gezici özelliği yoktu.

YÖRE: Yetiştiği çevrenin mahalli söyleyiş biçimlerini ve deyimlerini şiirlerinde ustalıkla kullanmıştır.

GÖREVİ:   Yaşamını sürdürebilmek için yöredeki köylerde uzun yıllar imamlık yaptı.

ÖLÜMÜ: 1937 Yılında Maraş İlinin Elbistan İlçesinde vefat etti.

ASRIN OZANI:    Prof. Dr. Fuat Köprülü O’nun için  “Elbistanlı Derdiçok da bazen asıl halk zevkine yaklaşan şiirleriyle aşık edebiyatının asrımızdaki son değerli örneklerinden sayılabilir.”diyor.
DEĞERİ: Arif Nihat Asya Adana’da çıkardığı Görüşler dergisinde: “Derdiçok, zamanının en büyük halk şairiydi. Değeri;  Dertli’lerle, Gevheri’lerle hatta Karacaoğlanlar’la karşılaştıracak kadar yüksektir.” Diyor.

SINIRI AŞTI: Döneminin usta şairi olan Elbistanlı Derdiçok’u; yarım yüzyıldan buyana ulusal Halk Hikayeleri, Halk Ozanları  seri yayınlarında yayınlanan kitaplardan öğrendik.
Derdiçok, doğduğu yerin sınırını aşmış ve Türk Halk Edebiyatı’na ulaşmış, Türkiye’nin Derdiçok’u olmuştur.
Ulusal bir ozan olduğu, edebiyat profesörleri tarafından edebiyat sayfalarına işlenmiştir.

ESERİ: Ozanımız, o günün şartlarında şiirlerini kitaplaştıramadı. Fakat ölümünden sonra şiirleri ve yaşamı değişik kişilerce değerlendirildi (1).

------------------------------------------------------

şiiri

1.

Kokuşun

Sanıyom kokuşun yayla çiçeği
Gülde misin gülde misin gülde mi
Böyle m'olur güzellerin koçağı
Dilde misin dilde misin dilde mi

Senin ile gire idim gerdeğe
Oturaydım al tavanlı çardağa
Yürüyüşün benzer gövel ördeğe
Gölde misin gölde misin gölde mi

Çimen misin el değmeden çiğlenen
İnsaf eyle eski derdim yenilen
Arı m'oldun inil inil inilen
Balda mısın balda mısın balda mı

Hele gözleyelim bakak sonuna
Kılavuz et ben düşeyim önüne
Güzel doğru söyle Derdiçok'una
Elde misin elde misin elde mi

-----

2.

Geçmez

Deli gönül dost köyüne uğradı
Gönül nazlı yarin görmeden geçmez
Nazlım gelir imiş karşı karşıya
Elif’i selama durmadan geçmez

Beş sen’ olmuş görmez imiş ilini
Soldurmuş mu soramadım gülünü
Karşı gelip birer birer halini
Bulup bir tenhada sormadan geçmez

Bir söz desem duyar engel karışır
Deli gönlüm korkuyorum alışır
Beş senelik küskün olan barışır
Gönül bir yerlere varmadan geçmez

Sırma ile karıştırmış saçını
İlden ile gezdiriyor göçünü
Kendi bilir Derdiçok’un suçunu
Görüp bir çift cevap vermeden geçmez

-----

3.

Yâra Haber 
Saldım Gidiyom Deyi

Yâra haber saldım gidiyom deyi
Giderse karayı bağlarım demiş
Gelsin nazar etsin gözüm yaşına
Bahar suyu gibi çağlarım demiş

Yas tutar bağlarım alnıma kara
Demiş haber versin durağı nere
Giderse  n'edeyim  ben ardı sıra
Durmam gece gündüz ağlarım demiş

İste suna boylum Allah'tan sağlık
Elbet verir Mevlâ'm bize de beylik
Dostundan istemiş bir âlâ yağlık
Bakar da gönlümü eğlerim demiş

Ağ alnıma karaları bağlayım
Her gün böyle ciğerimi dağlayım
Anam babam yok ki gönlüm eğleyim
Yakar dertli sinem dağlarım demiş

*

Gidersem sevdiğim gelirim geri
Gül oyna karayı bağlama dedim
Kurban olam gözlerinin yaşına
Akıtıp boşuna çağlama dedim

Sağına soluna al yeşil takın
Unutmazsan yeter tuz ekmek hakkın
Etme bu kadar ah durağım yakın
Gelirim görmeğe ağlama dedim

Sensin beni böyle sevdaya salan
Komadın aklımı hep ettin talan
Çıkma kadan alam sözünde yalan
Beni boş'boşuna eğleme dedim

Sadık dost olursa unutmaz yarın
Bütün feda eder olanca varın
Sabreyle sevdiğim olmalı serin
Su serp dertli sinem dağlama dedim

Yürür iken gerdanını ırgarsın
Derdiçok'un ciğerini dağlarsın
Korkarım ki pis nefese uğrarsın
Yas tut zülüflerin yağlama dedim
derdiçok


4.

Her Gün Gönlüm 
İster Seni Görmeyi

Her gün gönlüm ister seni görmeyi
Korkarım arada söz olur deyi
Ala gözlüm sana umut tutarım
Güzelin ikrarı tez olur deyi

Beni öldürücü derdin elemin
Duydukça dilinden tatlı kelamın
Gönder kölen olam kuru selamın
Çekinme boşuna az olur deyi

Hiç mi haberin yok olan işlerden
Yatamıyom kara kara düşlerden
Seni sakınırım uçan kuşlardan
Güzelsin sevdiğim göz olur deyi

Cilvelenir yar karşımda dururdun
Perçeminden bergüzarlar verirdin
Beni görsen elvan elvan yürürdün
Görsün Derdiçok'a naz olur deyi

Derdiçok
......
5.
Ne Diye 
Bağlattın Alnına Kara

Ne diye bağlattın alnına kara
Bilmiyorum yaslı mısın sevdiğim
Çekme beni yeter bu kadar dara
Deli misin uslu musun sevdiğim

Poyraz gibi yükseklerden esersin
Bir söz desem belki bana küsersin
Beni görsen birer birer bakarsın
Sadrıazam nesli misin sevdiğim

Gel dediğim yere gelin erinmen
Beni görüp elvan elvan bürünmen
Neden ikide bir bana görünmen
Kafeslerde besli misin sevdiğim

Halkalı gözlerin kalemdir kaşın
Berk değdi sineme insaf et taşın
Gezdim şu dünyayı bulmadım eşin
Huriler misli misin sevdiğim

Geldi Derdiçok dosta bakmaya
Savaşırken kıyamına kalkmaya
Va'din mi var Kerem gibi yakmaya
Keşiş kızı Aslı mısın sevdiğim

Derdiçok
-----------------------------------------------------


AÇIKLAMA

 (1)  Ölümünden sonra değeri daha da anlaşılan Ozanımız Derdiçok'un Hayatı ve Şiirleri üzerinde duruldu.  Şiirleri; 


a.  Araştırmacılar; A. S. Emirmahmutoğlu - A. D. Özavşar - M. A. Küçükpınar tarafından,  1946 Yılında, Derdiçok ve Şiirleri  adı altında kitaplaştırıldı.  
b. 1955 Yılında,  Derdiçok'un Hayatı ve Şiirleri. adı altında kitaplaştırıldı. 
c.  1993 yılında; Araştırmacı - Yazar Sıddık Demir,
“Afşinli Derdiçok, Hayatı-Edebi Kişiliği ve Şiirleri”
adlı eserinde DERDİÇOK’un hayatını araştırdı ve şiirlerini bu eserinde topladı. 


GÜZEL ŞİİRLER:  4 Mayıs 1992, tarihli Cumhuriyet Gazetesindeki   “40 Bin Yıl Su Altında Cilalanan Destan–2” başlıklı yazısında, Yazar Yaşar Kemal şöyle diyor:
“... Sonra Maraş’a gittim ki ne göreyim, benim Karacaoğlan diye derlediğim şiirler Kul Halil’inmiş.
“Derdiçok diye bir şair var, Maraş’ın Afşin ilçesinden, 1940’lara kadar yaşadığını biliyorum. Derdiçok bir imamdır. Daha yaşarken birçok şiiri Çukurova’da Karacaoğlan’ın oldu...”
-----------------------------------------------------


NOT:  http://www.siirdefteri.com/index.php?sayfa=siir&siir_id=5842

http://www.mehmetgoren.com/yazi_resim.asp?baslik=1062&baslikalt=924&sek=1062http://www.siirdefteri.com/index.php?sayfa=siir&siir_id=5842

adresinden yararlanılmıştır.   *

-----------------------------------------------------




CANSIZ

AHMET CANSIZ GÜLLÜ


KİMDİR: Halk Ozanı

ASIL ADI: Asıl adı Ahmet Güllü’dür.


DOĞUMU:  Maraş İlinin Elbistan İlçesinde  1929 yılında  doğdu.


ÖĞRENİMİ: İlk ve orta öğrenimini Elbistan’da tamamladı.

Seyyar satıcılık, işçilik, sendikacılık ve belediye evlendirme memurluğu yaptı.

HECE / ARUZ: Şiirlerinde Cansız mahlasını kullandı. Hece ve aruz vezniyle yazdığı şiirleri mahalli gazetelerde yayınlandı.


ÖLÜMÜ: 1993 yılında  vefat etti.


ESERİ:    Milli Eğitim Bakanlığı, Ahmet Cansız Güllü’nün şiirlerinden oluşan seçmeleri “Şardağı’ndan Esen Rüzgar”adlı eserde toplayarak yayımladı.



-----------------------------------------------------------------------


Şiiri


1.


Türkülere Kıymayın


türkülerle kardeş bacı anayız

aman dostlar türkülere kıymayın
türkü bizden biz türküden yanayız
aman dostlar türkülere kıymayın

her yörede ayrı ayrı süslenir

asırlardır gönlümüzce seslenir
sevgilidir sevgimizle beslenir
aman dostlar türkülere kıymayın

kızılırmak olur ayşe'n içinde

tarak olur zeynep'imin saçında
sevgimizin sevabında suçunda
aman dostlar türkülere kıymayın

dağda sümbül bahçelerde gül olur

turnaların kanadında tel olur
bizi bize kavuşturan el olur
aman dostlar türkülere kıymayın

çamlıbelde kervan bozar yol keser

dertlerle dost olur dermana küser
dilden dile kalmış ölmez bir eser
aman dostlar türkülere kıymayın

eginli'nin terkisinde hasrettir

dağarcıkta tükenmeyen kısmettir
sevdadır sevgidir aşkdır hikmettir
aman doslar türkülere kıymayın

uzun hava bozlak hoyrat mayadır

bazan hakikattır bazan rüyadır
kimi bedduadır kimi duadır
aman dostlar türkülere kıymayın

sitem etme al kalemi destine

selam söyle yarenine dostuna
CANSIZ titrer türkülerin üstüne
aman dostlar türkülere kıymayın
     Ahmet Cansız Güllü

----


2.


Canlı cenaze


Sevdiğinden sevdadan aşktan

Kederden vaz geçer oldum 
Hayat hicran ömür hüsran
Bugün dünden beter oldum

Bu ümit, ne ışık  ne renk

Ne bahar, ne vuslat, ne şevk,
Yıllar yılı, küskün her zevk
Izıdırabı üzer oldum 

Yırtık ömrün tutmaz yama

Yaşayış bir mahşer amma
Kader sundu, bir muamma
Çözülmüyor, bizar oldum

Otuzbeş makamı olan 

Andıkça ağlanan her an
Babam sevdiklerim sılam
Varken gurbet gezer oldum

Kim yetim olmaz anasız?

Canan, can istiyor cansız !
Canlı cenazeden farksız 
Konuşan bir mezar oldum.

----


3.


GELİN 


İnkara ne hacet, şafak renginde

Açmış yanağında  güllerin gelin
Alaca karanlık  güğüm elinde
Sabahın sarhoşu gözlerin gelin

Ruha hükmeyliyen siyah sürmende

İpekli poşunda altun iğnende
Göğsüne dizilen gümüş düğmende
Gizli uykusunda değerin gelin

Göremedin yaylalarda eşini

Henüz geçmemişsin yirmi beşini
Unutamam bu pınarın başını
Tesadüf de senin eserin gelin

Saçlarında ilkbaharın güneşi

Ömre bedel kirpiğinin gölgesi
Solmaz mı yaktığın Mısır kınası 
Sularla öpüştü ellerin gelin

Yüzünde ay ile fecrin ışığı

Çile doldu kısmetimin kaşığı
Suçu sevmek ise affet aşığı
Övgüsü bizimdir güzelin gelin

Bakışların bağlamasın Cansız'ı 

Bağrımda başladı aşkın sancısı
Gül rüyamın gülümseyen yolcusu
Gülsün;hatırında izlerin gelin.

-----------------------------------------------------------------

AŞIK YENER


KİMDİR: Halk Ozanı 

DOĞUMU : 1928 Yılında Elbistan’ın Tanır köyünde doğdu. Asıl adı Hacı Yener’dir. Tanırlı Aşık Yener diye de bilinir.

ÖĞRENİMİ   
İLKOKUL: İlk okulu 1928 yılında köyünde okuduktan sonra,

ORTA ÖĞRENİM: Adana Düziçi Köy Enstitüsüne devam etti.

1946 Yılında Hasanoğlan Köy Enstitüsünü bitirdi.

ÇALIŞTIĞI ALANLAR: Önce kendi yöresinde, daha sonra Kayseri ve İstanbul’da sağlık memuru olarak çalıştı. Bir süre de bucak Müdürü olarak görev yaptı.

EDEBİ HAYATI: Âşıklık geleneğini sürdürerek şiire küçük yaşlardan itibaren başladı. Yani ilkokulda şiir yazmaya başladı. Bu yıllarda aile büyüklerinden dinlediği türküler ve halk hikâyeleri, öncesini  tanımasında yardımcı oldu.

CEZA: 1962 Yılında politik nedenlerden dolayı bir süre tutuklu kaldı. Bundan dolayı uzun süre sıkıntılar yaşadı. Gördüğü baskı sonrası il değiştirmek zorunda kaldı(1).  Altı yıl açığa alındı.  Daha sonra aklanarak eski görevine dönen Aşık Yener 1978 yılında emekli oldu. 

TAKLİT ETMEDİ
İçindeki sevginin, dostluğun gelişmesi için çok yönlü okudu.    Pir Sultan Abdal, Yunus Emre, Karacaoğlan, Köroğlu ve Aşık Veysel’den etkilendi ama taklit etmedi. (2).

SEÇTİĞİ KONULAR: Âşık Yener, şiirlerinde sevgi, doğa, ayrılık, toplumsal taşlama ve yergi gibi hemen her konuyu işlemektedir.

DÜŞÜNCESİ VE KİŞİLİĞİ:  Demokrat, devrimci, ilerici bir insan olduğunu, zamanla, ülkenin içinde bulunduğu durum, kendini sarstığını, düşündürdüğünü vurgular(3). 

FELSEFESİ: Alevi kökenli olmasa da  Alevilik felsefesini benimsemiş bir ozan olduğunu söyler(4). 

ÖLÜMÜ: 2009.

ESERLERİ: Şiirlerinin birçoğu, çeşitli sanatçılarca bestelenen Aşık Yener şiirlerini;
                 1.  Deyişler Demeti - 1982-1992,
                 2. Yol Ver Dağlar Yol Ver Bana - 1998,
                 3. Binboğadan Marmaraya – 2002, adlı eserlerde toplamıştır.


---------------------------------------------------


AÇIKLAMA



Folklor Edebiyat Dergisi, Kasım-Aralık, 1997, 12. Sayında yayınlanan ve  1996 yılında AYHAN AYDIN’ yapılan bir söyleşide  şunları söylemektedir:

(1). Halk ozanı, yöneticilere dalkavukluk yapan birisi değildir. Halk ozanı halkın yanında olan kişidir. Halkın sorunlarını düşünüşünü, duygularını, sevgilerini yansıtır şiirlerinde.
Şiirlerimde devamlı halkın haklı davasının yanında olmamdan dolayı birçok kez tutuklandım. Beni tımarhaneye tıkmak istediler, çok yoğun baskılar nedeniyle İstanbul’a gitmek zorunda kaldım. 6 yıl görevimden açığa alındım. Mahkemem 6 yıl boyunca devam etti. Tekrar görevime döndükten sonra da bu kez Kayseri’ye sürüldüm. Şiirlerim suçlu bulunuyordu fakat ben o suçu işlemeye devam ettim.

Bitmez çile tükenmeyen sefalet
Yıllar yılı başımızda taç bizim
Vicdansızlar kanun çiğner maharet
Gerçekleri söylememiz suç bizim

-----

(2). Elbette ki büyük halk ozanlarının şiirlerini okudum, onlardan etkilendim. Fakat ben onları taklit etmedim. Kendi şiirimi kurmaya çalıştım. Taklitle bir yere varılamaz. Sanat edebiyat yaratılamaz. Ama etkilenmeler olabilir. Bu da normaldir.

Ben çocukluktan itibaren başta Pir Sultan Abdal, Yunus Emre, Karacaoğlan, Köroğlu gibi halk ozanlarının, halk şiiri yazanların eserleriyle birlikte diğer şair ve yazarların da eserlerini okuyarak yetiştim. Hepsinin derin etkileri oldu bana. İnsan sevgisini, hümanizmayı, kardeşliği, dostluğu, eşitliği şiirlerinde işlemiş bir Yunus Emre, haksızlıklara karşı direnebilen bir Pir Sultan Abdal, güzellikleri şiirlerinde işleyen bir Karacaoğlan değerli isimlerdir. Onların şiirlerinde yoğun insan severlik ince bir duyarlılık vardır. Bunlara daha birçoklarını eklemek mümkün, Aşık Veysel zaten benim hocamdır.

Bizlerin öldükten sonra da yaşatılması halkın yararınadır. Bizler halkın diliyiz, halkın kulağıyız, halkın sesiyiz.

Bir halk ozanı olarak devamlı her türlü gericiliğe ve kötülüğe karşı gelmeye çalıştım.

Gerçek bir halk ozanı hiçbir zaman herhangi bir menfaat düşünmeden toplumun yanında olan kişidir. Nasıl ki zoraki şair olunamazsa zoraki halk ozanı da olunamaz. Halk ozanlığı apayrı bir yapıdır. Halk ozanlığı özgün bir yapıdır. Ozan yetişmesiyle, eğitimi, etkilenmeleriyle eserlerini ortaya koyar.

Halk ozanının büyük cesareti olmalıdır. O korkmadan haykırabilmelidir, haksızlıklar karşısında gerçekleri. Bana büyük baskılar yapıyorlardı. Benim ise bir şiirim vardır, buna karşı.

Korkmam ulan korkmam zalim dölleri
Bin türlü sualle yorsanız beni
Sıkıyönetimin zalim kulları
Acı sözler ile kırsanız beni

-----

(3). Ben sürekli yaşamın içindeyim. Her türlü insanca yaşam tarzına açık bir yapım vardır. Seyahat etmeyi çok seviyorum. Değişik insanları tanımak, onlarla konuşup kaynaşmak vazgeçemediğim tutkularımdandır.  Doğaya bayılıyorum. Doğasız yaşam zaten düşünülemez. Hayatı, gençleri, yenilikleri çok sevip her şeyi kendime yakın hissediyorum. Beni yaşama bağlayan çok şey var. İçimde umutlarımı hep yaşatırım. Umutsuzluğa hiç düşmem. En çok insanlığa bir şeyler verebilmiş kişileri severim.

Ülkemizde sayısız sorun yaşanıyor. Her geçen gün de daha fazla arttığını görüyoruz sorunların. Açlık, sefalet, cinayetler, intiharlar, baskı, sömürü, ayrımcılık… hat safhada. 

Halk ozanları gerçeklerin peşinde, aksaklıklara, baskılara isyan eden, insanları, yöneticileri uyaran insanlardır. Nasıl ki halk yokluk-yoksulluk içindeyse ozan da o yokluk ve yoksulluğu görebilendir. Ozan, halkın diline tercüman olarak sorunları yansıtmalıdır.

Aşık Veysel değer verdiğim, çok sevdiğim bir ozandı. İyi niyetli, samimi birisiydi. Aşık Veysel’i toplumsal şiirler yazmadığı için eleştiriyorlar. Fakat o kendi boyutunda sevgiyi, duyguyu, güzelliği işleyen şiirler yazdı. İnsanlara niye şöyle değil de böyle şiirler yazıyorsun, diyemeyiz. Buna kimsenin hakkı yoktur. O yine de ileri değerleri savunuyordu.

Şimdi tek tek sayamayacağım, birçok ozan yakın dostumdur. Ben onları, onlar beni severler. Bir Hüseyin Çırakman’ın şiiri güçlüdür, önemlidir. Genç halk ozanları şiirlerini bana getirip beğenip beğenmediğimi sorarlar. Ben de onlara, benim şiirim Karacaoğlan’ın, Pir Sultan’ın, Yunus’un şiiri gücünde değil, diye yılgınlığa düşmeyin derim. Her çiçeğin bir kokusu, güzelliği vardır. Her gülün bir kokusu vardır. Gökyüzünde yüzlerce yıldız vardır. Bir kısmı çok parlaktır. Fakat onların yanında da yıldızlar vardır. Önemli olan ürün meydana getirebilmektir, diyorum genç ozanlara. Devamlı yazılmalı, çaba harcanmalıdır. Ozanlık, şairlik bir halka gibidir. Birbirine bağlanır, kopmaz. Karamsar olmamak gerekir, sürekli çaba harcamak gerekir.

Ülke yönetimindekilerin bilgili tecrübeli insanlar olması gerekir. Çıkarlar ortadan kaldırılmalıdır. Ortak insani yararlar ön plana getirilmelidir. Toplumun gereksinmelerini karşılayacak yeni kanunlar, hukuk yolları bulunmalıdır. Yani önce devleti yönetenlerin insanlara layık niteliklere sahip olmaları sağlanmalıdır. Toplumun ortak yararı için artık laçkalaşmış hukuk sisteminin değiştirilmesi gerekir. Parlamento, hukuk sistemi, eğitim sistemi, çağdaş, uygar, ileri bir hale getirilmeden bu ülkede bir şey değişmez. Teokrasiyi isteyenlere, gericilere karşı daha da çok uyanık ve dikkatli olmalıyız.

-------

(4).  Alevi kökenli olmasam da Alevilik felsefesini benimsemiş bir ozanım, ben. Alevilik-Bektaşilik bir kültür ve felsefesidir. Mezhepsel değildir. Aleviler genelde çağdaş demokrat insanlardır. Ezilmiş, horlanan insanlardır. Ama her şeye rağmen düşüncelerinden ödün vermemişlerdir.
Alevilik-Bektaşilik felsefesi bir ezilmişliğin içinden gelmiştir yüzyıllar boyu. Hep dışlanıp, hor görülmüşlerdir Aleviler-Bektaşiler. Ayrıcalıklara tabi tutulmuşlardır. 
............................................................................................

ŞİİRLERİ

1.

EKSİK OLMAZ

Ağustos gelse de Temmuz geçse de
Yüce dağbaşında kış eksik olmaz
Kimse bakmaz söğüt yaprak açsa da
Meyvalı ağaçta taş eksik olmaz

İyiler iyilik yolundan şaşmaz
Denizler coşsa da kabarıp taşmaz
Bir kötüye varıp kimse bulaşmaz
Yiğidin başında iş eksik olmaz

Nehirler coşarlar ırmaklar çağlar
Yol vermez ki gidem sıralı dağlar
Yarinden ayrılan ah çeker ağlar
Aşığın gözünden yaş eksik olmaz

Gül açar dalların yücelerinde
Yar ismi dilimin hecelerinde
Ben Aşık Yener’in gecelerinde
Karalı karalı düş eksik olmaz

-----

2.

SORAN OLURSA

Ey sevgili beni bir zaman sonra
Göçüp gitti dersin soran olursa
Nice yıllar geçti geri dönmedi
Çoktan yitti dersin soran olursa

Unutulup gitti geçen her günde
Hatırlanmaz oldu bayram düğünde
Aşkımdan köz düşen garip gönlünde
Duman tüttü dersin soran olursa

Sellere karışan toprak kil gibi
Rüzgara kapılan bir mendil gibi
Eriyip tükenen bir kandil gibi
Yanıp bitti dersin soran olursa

Söyle Aşık Yener talihe küstü
Sevgiden sevdadan umudun kesti
Mezar taşlarında bir akşam üstü
Baykuş öttü dersin soran olursa

-----

3.

DOKTOR BEY

Çok derdim var teker teker söyleyim
Şöyle biraz gelir misin doktor bey
Lokman sensin ben gayriyi neyleyim
Derde derman bulur musun doktor bey

Gör halimi hele gel de şöylece
Günüm zindan bir yıl bana her hece
Oturmazsan ayaküstü böylece
Beş dakika kalır mısın doktor bey

Kör cahil mi yutmuş mudur ilimi
Mecnun mudur sevdalı mı deli mi
Alim midir evliya mı veli mi
Kimde ne var bilir misin doktor bey

Savaşım var bu hayatla başa baş
Yalnız kuşa gelen geçen vurur taş
Desem sana derdime ol arkadaş
Kabul edip olur musun doktor bey

Âşık Yener yakışır mı saraya
Kader bizi sürükledi buraya
İlaç neyler yürekteki yaraya
Neşter vurup alır mısın doktor bey

------

4.

Yol Ver Dağlar

Başı duman pare pare
Yol ver dağlar yol ver bana
Gönlüm gitmek ister yare
Yol ver dağlar yol ver bana

Kayseri'nin uzun yolu
Çekip gitsin yare doğru
Gözlerim yaş dolu dolu
Yol ver dağlar yol ver bana

Âşıklıktır benim karım
Çok özledim nazlı yârim
Dudu dillim sitemkârım
Yol ver dağlar yol ver bana

Karlı başından esmedim
Ben o yâre hiç küsmedim
Daha umudum kesmedim
Yol ver dağlar yol ver bana

Filiz yârim yaprak olur
Gazel olur toprak olur
Sırma saçı ak ak olur
Yol ver dağlar yol ver bana

Yar bir rakip bulur sonra
Gidip elin olur sonra
Âşık Yener ölür sonra
Yol ver dağlar yol ver bana 

------
5.

söylememiz 
suç bizim 


Bitmez çile tükenmeyen sefalet
Yıllar yılı başımızda taç bizim
Vicdansızlar kanun çiğner maharet
Gerçekleri söylememiz suç bizim

Ankara’da türlü türlü plan var
İstanbul’da açık açık talan var
Seksen bine köpek satıp alan var
Sorsak hele kıymetimiz kaç bizim

Kanuni Han önder olup askere
Seferi var Avrupa’ya on kere
Ecdadının at sürdüğü yerlere
Çöpçülüğe akın eden göç bizim

Vurguncular sayfiyede Ada’da
Köşkleri var Şişli, Levent, Moda’da
Yedi nüfus kiracı tek odada
İki metre yerimiz yok hiç bizim

Aşık Yener bozma gene asabı
Soysun hele fırsatçılar kasabı
Elbet bir gün sorulacak hesabı
En sonunda alınacak öç bizim

-----

6.

BU VATAN KİMİN

(Orhan Şaik Gökyay’a Cevap)

Bu vatan toprağın tam üzerinde
Dipdiri ayakta duranlarındır
Büyük şehirlerin orta yerinde
On katlı saraylar kuranlarındır

Sivri zekasıyla bin tuzak kurup
Tilki düzeniyle tetikte durup
Halkımın sırtından milyonlar vurup
“Daha var mı” diye soranlarındır

Yoksul bir iş için girer sıraya
Bekle ki iş bulsun seneye aya
Tekmil bakanlıklar hem Çankaya’ya
Teklifsiz destursuz girenlerindir

Hanlar köşkler yatlar tüm sıra sıra
Elli kat elbise yüz çift kundura
Gönlü çektiği an Paris Londra
Atlayıp uçağa görenlerindir.

Ele kalkan yapıp imanı dini
İçinde saklayıp garazı kini
Kendi günde alıp doksan yüz bini
İşçiye yüz lira verenlerindir

Sevgili nazlanır durur kolunda
Cins köpek sağında uşak solunda
Tarabya’ya doğru sahil yolunda
Binip mersedese sürenlerindir

Boğaz otelleri bakar denize
Siyah havyar yenir beşbin beşyüze
Ellibini sayıp bakire kıza
Sütün kaymağını derenlerindir

Aşık Yener aşkı devrim kızının
Teli de devrimci divan sazının
Halk için söyleyen halk ozanının
Koluna zincirler vuranlarındır

------

7.

VEYSEL’E AĞIT

Kanlı Kızılırmak Yıldız dağları
Hani Aşık Veysel Sivas elleri
Yansın Şarkışla’nın viran bağları
Hani Aşık Veysel Sivas elleri

Naz ile duvara yaslansın sazı
Karalar bağlansın gelini kızı
Kavurdu gönlümü derin bir sızı
Hani Aşık Veysel Sivas elleri

Nice yıl dolaştı söyledi çaldı
Eseri yurduna yadigar kaldı
O’nu sadık yari toprak mı aldı
Hani Aşık Veysel Sivas elleri

Başkent Ankara’ya ulaştı posta
Karalı bir haber geldi Sivas’ta
Başvekil bakanlar mebuslar yasta
Hani Aşık Veysel Sivas elleri

Karanlık dünyasın aydınlık gördü
Nice unutulmaz eserler verdi
“Hayatın yalan ölüm bir gerçek” derdi
Hani Aşık Veysel Sivas elleri

Uzun ince yolda hem bile bile
Gahi ağlayarak gahi de güle
Yolcusu sonunda vardı menzile
Hani Aşık Veysel Sivas elleri

Derdini döktüğü derin dereler
Rakipler gitsin ki geçit vereler
Sivrialan Köyü bütün yöreler
Hani Aşık Veysel Sivas elleri

Ünü duyulurdu bütün dünyada
İngiliz Fransız hem Almanya’da
Mevlana duymuştu ağlar Konya’da
Hani Aşık Veysel Sivas elleri

Dağlan benim gönlüm yürekten dağlan
Ağla Veysel için karalar bağlan
Emrah Yunus Emre Karacaoğlan
Hani Aşık Veysel Sivas elleri

Nice yiğitleri nice canları
Nice ozanları nice hanları
Aşık Ruhsatiyle Pir Sultan’ları
Hani Aşık Veysel Sivas elleri

Ferhat ah eyleyip dağlar deliyor
Aslı Han Kerem’e sabır diliyor
Açın sinenizi Veysel geliyor
Hani Aşık Veysel Sivas elleri

Bak göçüp gidiyor günleri dolan
Üç damla gözyaşı geride kalan
Kanma Aşık Yener bu dünya yalan
Hani Aşık Veysel Sivas elleri
------

8.

EGEMENLİK MİLLETİNDİR

Hem kayıtsız, hem de şartsız
Egemenlik milletindir
Ruhsatsız, vizesiz, kartsız
Egemenlik milletindir.

Oğuz, Selçuklu boyumuz
Türk oğlu Türk’tür soyumuz
Özgürlük bizim huyumuz
Egemenlik milletindir.

Çağdaşlığın gerçek yüzü
Demokrasimizin özü
Atatürk’ün kutsal sözü
Egemenlik milletindir.

Biriz neş’e, tasamızda
Soframızda, masamızda
Yazar Anayasamızda
Egemenlik milletindir.

Kentin, kasabanın, köyün
Töresi var her bir şeyin
Ne paşanın, ne de beyin
Egemenlik milletindir.

Vatanın temel taşıyız
Biz bu yurdun yurttaşıyız
Diktatörlüğe karşıyız
Egemenlik milletindir.

Anlamayan beri gelsin
Gelip bizden öğüt alsın
Bilmeyenler varsa, bilsin
Egemenlik milletindir.

Aşık Yener’in emeli
Herkes gerçeği bilmeli
Adalet mülkün temeli
Egemenlik milletindir.

------

9.

HER ŞEY BOŞ 

Üç günlük yalancı fani dünyaya
Kimler konup kimler göçmediler ki
Kimisi atlı da, kimisi yaya
Kimler gelip, kimler geçmediler ki

Gördük nice Ağa, nice Beyini
Koyup da gittiler olan şeyini
Feleğin sunduğu ecel meyini
Kimler alıp, kimler içmediler ki

Herkes niyetince giydi donunu
Kendi amelince gördü sonunu
Hayır tohumunu, şer tohumunu
Kimler ekip, kimler biçmediler ki

Aşık Yener benim ozan dağımda
Her mevsim yıllarca ömür çağımda
Dostluk gülü bitti gönül bağımda
Kimler bakıp, kimler seçmediler ki

------ 

10.

OZANCA

Korkmam ulan korkmam zalim dölleri
Bin türlü sualle yorsanız beni
Sıkı Yönetimin emir kulları
Acı sözler ile kırsanız beni

Zincirlerle bağlansam da kolumdan
Dipçiğiniz kalkmasa da dalımdan
Halk ozanıyım dönmem yolumdan
Çekip mavzer ile vursanız beni

Namerdim ben size boyun bükersem
Affedilmem için diller dökersem
Kör olsun gözlerim bir off çekersem
Bağlayıp cellada verseniz beni

Ozan gerçek yazar, gerçeği söyler
Açlıktan iniler şehirler, köyler
Gene yazacağım hep aynı şeyler
Yağlı kementlere sarsanız beni

Çekseniz de Pir Sultan’ın darına
Bugünkü sözümü koymam yarına
Değil ki Maraş’ın zındanlarına
Götürüp Fizan’a sürseniz beni

Zalim Yusuf Paşa, vicdansız Vali
Sizin boynunuzda halkın vebali
Şahınızdan korkmam İsa misali
Tutup da çamıha gerseniz beni

Aşık Yener ölmez eroğlu erler
Bir gün yıkılır bu köhne eserler
Özü, sözü doğru, kendi mert derler
Dosta, düşmanlara sorsanız beni

------

11. 

GEL BANA

Aşkınla yandığım gül yüzlü yarim
Mavi sular gibi ak da gel bana
Bir bahar mevsimi akşamüzeri
Saçına sümbüller tak da gel bana

Hasretle tutuşur sevdanı çeken
Goncalar kuruyup olmadan diken
Senin hayalinle avunur iken
Şöyle usul usul çık da gel bana

Ölürüm gözlerim seni görmezse
Gönlüm aşk bağından güller dermezse
Eğer annen duyup izin vermezse
Uykuya dalsın da çek de gel bana

Şadolsun bu gönlüm yeniden yeni
Mestane bakışın mest etsin beni
Aşık Yener kulun özledi seni
Hasretle yollara bak da gel bana

------

12. 

GELDİ GEÇTİ

Çocukluk yıllarım gençliğim derken
Seneler ne çabuk geldi de geçti
İçimde yaşamak umudu varken
Felek kozlarını böldü de geçti

Çok dostlar vakitsiz bizi boşladı
Gönlümde hüzünlü dönem başladı
Kimisi serseri diye taşladı
Kimi mecnun diye güldü de geçti

Aşık Yener yoktur garazım kastım
Dostluk dergahında serili postum
Ben vefa beklerken vefasız dostum
Ok attı sinemi deldi de geçti

------

13.

KİMSEM YOK BENİM 

Yalnızım gurbet elde
Benden başka kimsem yoktur
Tek başıma kaldım çölde
Benden başka kimsem yoktur

Yüceden engine indim
Bir mum gibi yanıp, söndüm
Anasız kuzuya döndüm
Benden başka kimsem yoktur

Yel olup gurbete estim
Sıladan umudum kestim
Ne eşim var ne de dostum
Benden başka kimsem yoktur

Geçiyor gençlik çağlarım
Yas tutar kara bağlarım
Bir gün ölsem yok ağlarım
Benden başka kimsem yoktur

Aşık Yener’im biçare
Yüreğimde türlü yare
Mecnun gezerim avare
Benden başka kimsem yoktur


(Söyleşi 1996
Folklor Edebiyat Dergisi, Kasım-Aralık, 1997, 12. Sayı)


----------------------------------------------------------------