http://sairlermaras2.blogspot.com.tr/

21 Temmuz 2014 Pazartesi

HANİFİ KARA


Halk Ozanı - Emekli Eğitimci. 

DOĞUMU: 1945 Yılında Maraş / Elbistan’da  doğdu. 
ÖĞRENİMİ
İLKOKUL:  İlkokulu Alemdar'da,
ORTA:  ortaokulu Elbistan'da,
LİSE: Öğretmen okulunu ise Gaziantep'te okudu.

YÜKSEK OKUL: 1987 yılında, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Önlisans Bölümünden mezun oldu.

GÖREVİ:  1965 Yılında öğretmenliğe başladı. 1994’de emekli oluncaya kadar öğretmenlik ve yöneticilik görevini sürdürdü.

EDEBİ ÇALIŞMALARI:  Şiirleri  ve yazıları ulusal  ve mahalli gazetelerde, ayrıca ; Dolunay, Hakses, Sevgi Seli, Bizim Ece, Şardağı, Bizim Kalemler, Bir Tebessüm ve Kumru... gibi dergilerde yayınlandı.

ÖDÜLLERİ:  Birçok şiiriyle ödül aldı ve  çok sayıda şiir şölenine katıldı.

YAPTIKLARI: Mahalli TV’lerde,  program,  yapım ve sunuculuğu  yaptı.

 ESERLERİ

1- Güneş ve Yarasalar,             
2- Gönül Pınarından Damlalar,
3- Yüzdeki İmza,
4- Taşlar Toprağa Bağlı,
5- Bir Avuç Özgürlük,
6- Söze Vuran Dalga,
7- Aynadaki Görüntü,
8- Kalemin Gizlediği,
9- Adın Saklı Durur,
10- Pipetleme,
11- Gel Ki Gül Koksun Dünya,
12- Çeşm-i Şehlâ.


---------------------------------------------------------------------------------

Şiirlerinden

1.

Gurbet

O diyarda güneş bir başka batar
Her akşam hüzünle tüllenir gurbet
Olan dertlerime eşlik ederek
Kendi hâl diliyle dillenir gurbet

Hayatta iç içe gül ile diken
Acıyı kim bilir en iyi çeken
Sıladan uzakta derdim bin iken
Her gün çoğalarak dallanır gurbet

Eğil gurbet eğil önümde eğil
Seni bilen sana eyler mi meyil
Bu acı diner mi hiç mümkün değil
Kalpte sarkaç gibi sallanır gurbet

Dağından eksilmez ne sis ne duman
Onu ölüm ile tartmayın aman
Gelir mi Allah’ım sonu ne zaman
Yıllarca özümde yıllanır gurbet

Kara yâd ellerde yer başka yakar
Yavuklu olanı yâr başka yakar
Ayrılık ateşi bir başka yakar
Kor olur içimde küllenir gurbet

27/05/'99
Hanifi KARA

--------

2.

Affet Yâ Rabbi


Dili, kavmi değil de, îmânına bakarak 
Kürtleri ve Türkleri… Lazları da affeyle 
Bakmadan cinsiyete, yaşayan insanları
Erkekleri dulları kızları da affeyle 

Sevâbımız varsa da günâhımız daha çok 
Gel kendini aldatma boş laflara karın tok 
Hiç kimsenin yüzüne bakacak hâlimiz yok 
Günahlarla kararmış yüzleri de affeyle 

Kötü şeylerdir dâim, nefsin hoşuna giden 
Sanki birer kargayız, biz olduk çöplük diden 
Dedi/kodu, gıybeti, diline tesbih eden 
Mâlâyâni söylenen, sözleri de affeyle 

Sonunda pişman olur, övünürse soyuyla 
İnsanlar yargılanır, elbet bir gün huyuyla 
Bedeni ortak edip, işlenen beş duyuyla 
Mahreme nazar eden, gözleri de affeyle. 

Her şeyleri eritir, tuttu mu benim ahım? 
Dese de neye yarar, ben Kral’ım, ben Şah’ım 
Yalvarırım ben sana, ne olursun Allah’ım! 
Affetmeyi seversin, bizleri de affeyle… 

27/10/’10 
Hanifi KARA

--------

3.

açlık  

Mide aç, gönül aç, yaşanır sanma 
Gönül gönül ise sevgiye muhtaç 
Hele bir irdele görünse de tok 
İnsanların çoğu sevgiye aç, aç 

Aşkın KDV’si içinde ekli 
O öyle bir şey ki renkli mi renkli 
Sevgiyle örülmüş yürek gerekli 
Öyle ki takmalı her başa bir taç 

Âşıksa bir insan aşk ile erir 
Sevenler sevdiğin peşinde sürür 
Başka yerde değil kalpte yeşerir 
Bir gönül buldun mu ona sevgi saç 

Sedâyı hapsetsen o büyür gelir 
Sen düzlük istersin hep bayır gelir 
Aşktan mahrum isen ne hayır gelir 
Sevgisiz insandan uzak dur kaç, kaç 

Gönül fırınında pişer o pide 
Aşk denilen sunulmaz ki tepside 
Sevgi özlemiyle, yaşar hepsi de 
Kendin bilen insan gördün ise kaç 

08/09/’12 
Hanifi KARA

--------------------------------------------------------

KELİMELER 

Yad elle: 1. Baba ocağından uzak yerler, gurbet. 
2. Yabancı kimseler, yabancılar. 
Mâlâyâni: Hoşa gitmeyen boş söz. Davranışlar. 
Dedi/kodu,: İnsanların orada bulunmayan bir insanı hunharca eleştirmesi. 
Gıybet: Yerme, akkadan konuş ve çekiştirme. 

------------------------------------------------------

HACI HASAN UĞUR


MESLEĞİ: Emekli - Çiftçi - Ozan.

SOYU: Babası; Hacı Ahmet, annesi; Kozanoğlu Aşiretinden Zarife Hanım’dır.

DOĞUMU:  1928 Yılında Maraş İli,   Elbistan ilçesinin Ambarcık köyünde doğdu.

ÖĞRENİMİ: İlkokulu, Elbistan İsmetpaşa İlkokulunda okudu.
Ortaöğrenim için, Malatya’da okurken  diploma almadan ayrıldı.

MESLEĞİ:  Çiftçilikle uğraşmaktadır.

ÖDÜLÜ: 1995 Yılında Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen “Aile ve Toplum” konulu yarışmaya katıldı. “Aile ve Vatan” adlı şiiriyle yarışmada birinci seçildi.

MEDENİ DURUMU: Yedi oğlu, dört kızı 41 torunu bulunmaktadır.

ESERLERİ

1. Bir Sevda Saçtım Söğütlü’den,
2. Şardağı’ndan  Bad-ı Saba. 

-----------------------------------------------------------------

şiiri

1.

SON  POSTA

Sayın Mehmet Göçer'e İthaf

Göçer’im lütfedip beni sorana
Artık yazamıyor hasta dersiniz
Mazlumu eziyor zalimin zulmü
İşte hep bu yüzden yasta dersiniz

Aklını kaybetmiş zekâsı duruk
Ne bir cübbe giydi ne takke sarık
Tekeri patlamış kanadı kırık
Konup kalkamıyor piste dersiniz

Fayda etmez imiş kızı karısı
Haktan başka yalan imiş gerisi
Onun arz ettiği cennet hurisi
Gözü yoktur başka süste dersiniz

Ölene ağlayıp bağırıyorlar
Hala bir taraftan doğuruyorlar
Sırası geleni çağırıyorlar
Gözü yolda kulak seste dersiniz

Ecelin affı yok bakmaz kusura
Gitsen de bulacak Şam'a,  Mısır'a
Eğer sorarlarsa kaçıncı sıra
Daha asılmadı liste dersiniz

Mahkeme-i Kübra seni celp eder
Haksızlar haklının hakkını öder
Muhakkak dünyaya gelenler gider
Böyle ayarlamış usta dersiniz

Vasiyetin dilaltında saklıyor
Bazen konuşuyor bazen tekliyor
Yasin okuyacak hoca bekliyor
Kefen hazır suyu tasta dersiniz

İyilik yap  kötülükler ne diye
Dostla helâlleşmek büyük hediye
Haklarını helâl etsinler diye
Mesajlar yolluyor dosta dersiniz

Hafazalar defterine bakınca
Günah sevap göz önüne çıkınca
O mahşer yerine duman çökünce
Uğur'da kalmasın siste dersiniz

------

2.

gel dedi geldim
git dedi gidiyom

Yürü dünya yürü vefan yoğumuş
Nanın yiyip suyun içtim gidiyom
Düşmüşüm ağına cefan çoğumuş
Dün gelmiştim bugün uçtum gidiyom

Bunca yıl seninle geldik yüz yüze
Ömrümü çürüttüm on metre beze
Anladım ki senden vefa yok bize
Daimi mekana göçtüm gidiyom

El bağlayıp boyun büktüm hu diye
Nesnem yoktur kine edem hediye
Rabbim günahımı affetsin diye
Ellerim semaya açtım gidiyom

Nice nice dağlar dereler aştım
Bazan emekledim bazan da koştum
Bazan da şeytanın ağına düştüm
Sevap ektim günah biçtim gidiyom

Çekilip gideni gözlerin görsün
Farkında değilsen doğuştan körsün
Birazda gününü varisler görsün
Neyim var neyim yok saçtım gidiyom

Hayata küsüp te eyleme kuşku
Bir tek mezar ile değiştim köşkü
Ana aşkı vatan aşkı dost aşkı
Ben bu deryaları geçtim gidiyom

Acep uğurumu alır mı tasa
Allah bir diyenler düşer mi yasa
Kimi İsa dedi kimi de Musa
Bense Muhammed’i seçtim gidiyom

Hacı Hasan Uğur

-----


3.

TEZ GEL

Sakın söz verip de bekletme beni
Alevlenen kalbim çürümeden gel
Kimseler görmesin gizle sen seni
Komşunun köpeği üremeden gel

Sen bir tabip olsan dert bilemezsin
Kalbimin sesini dinleyemezsin
Yoksa sevdiğimi anlayamazsın
Gözümdeki yaşlar kurumadan gel

Badeler yerine zehir içirme
Can bülbülü kafesinden uçurma
Gençliğinin kıymetini kaçırma
Eğer geleceksen karımadan gel

Dizi dizi dertler bekler sırada
Sevgimize engeller var arada
Ben giderim sen kalırsan burada
Tren istasyondan yürümeden gel

Uğur der ki tez gel kalma yasımda
Yüzde elli can var iken sesimde
Bir Fatiha oku son nefesimde
Ecel gözlerimi bürümeden gel

Hacı Hasan Uğur

-----

4.

ATALARIN SÖZLERİ

Öbür  dünyanın yanında
Bu dünya bir fener imiş
Durma yokmuş bir anında
Ne söner ne diner imiş

Burayı baki sananlar
Gelip bu yurda konanlar
Emanet ata binenler
Yarı yolda iner imiş

Nerde beyler nerde hanlar
Hani nerede o canlar
Ömür boyu yanan mumlar
Bir üfrükle söner imiş

Memnun değilse halından
Çektiği kendi dilinden
Yolcu şaşarsa yolundan
Ta bağdattan döner imiş

Dostun iyisini ara
Kötü ise açar yara
Bir kurunun yanı sıra
Yaş olan da yanar imiş

Sarıl mazlum duasına
Düşme zalim belasına
Şahin kuşun yuvasına
Kel kargalar konar imiş

Aldanma dünya süsüne
Düşürür seni yasına
Ticaretin arkasına
Zarar gelip siner imiş

İster erkek ister bayan
Kalmamıştır hatır sayan
Kendi suçun tanımayan
Başkasını kınar imiş

Uğur der bizdedir hata
Geçti hayat yata yata
En sonunda tahta ata
Her yaşayan biner imiş

H. Hasan Uğur

HACI AY


MESLEĞİ: Ozan

SOYU:  Babası Mehmet Efendi, Anası: Sultan Hanım’dır.

DOĞUMU:  Maraş İli,  Ekinözü İlçesinin Yaylakürtül köyünde 1913 yılında  doğdu.

ÖĞRENİMİ :  Gözünden rahatsız olduğu için fazla bir eğitim  almadı  ve askere gitmedi.
Halk ozanıdır.  Gençlik çağında evlendi. Evliliği uzun sürmedi,  eşinden ayrıldı.

SEVDALISI:   Bir türlü kavuşamadı. (1)

SİMASI: Uzun boylu, karışık saçlı, kara  sakallı, zayıf ve ince yüzlüydü. Sanki meczuptur. Ama değildir. (Derler ya) Allah adamıdır.

MÜRİT: Elbistanlı Nakşi Şeyhi Hacı Mustafa Efendi’ye bağlıdır.

KİŞİLİĞİ: Çok muttakidir ve saz çalmayı hoş görmez. Utangaçtır, öyle ki başkalarının yanında şiir söylemeye bile utanır.

HİCAZ: Tek emeli kutsal beldeleri görebilmektir. (2)

ÖLÜMÜ: Ozanın Elbistan'ın Türkmenler köyünde vefat ettiği bilinse de, vefat tarihi bilinmiyor. 

---------------------------------------------------------------

BİR ŞİİRİ

DÖNDÜ

Yaz  ayında her bir derdi alasın
Güz ayında başın taşa çalasın
Akibeti cehennemde kalasın
Orada tutuşa yanasın Döndü

Çevrilerek baykuş kona yurduna
Hasta deyi bakmayalar ardına
Hiçbir muska kar etmeye derdine
Gene bana haber salasın Döndü

Aşık olanlarda bulunmaz hila
İsmini dağıtır sağ ile sola
Akibet başından kalkmaya bela
Her zaman saçını yolasın Döndü

Baykuş gibi viranede ötesin
Hasta ola inileye yatasın
Kör ola da duvarlardan tutasın
Dünyada muratsız kalasın Döndü

Aşık Hacı der ki söylerim ben de
Din iman eseri bulunmaz sende
Hast’ola yatasın temmuz ayında
Derdi çeke çeke ölesin Döndü

----------------------------------------------------------------

AÇIKLAMA: 1- Bazı  gerçekdışı söylentiler,  Ozanımızın sevdalısına sırt çevirmesine sebep olur. Sevdalısı Döndü’yü başkasıyla evlendirirler. Aradan zaman geçer. Döndü’nün zoraki evlendiği kocası ölür. Ozan, eski sevdalısıyla birleşmek (evlenerek) ister. Bu defa da Ozanın teklifini Döndü kabul etmez. Nedeni; Gurur.
AÇIKLAMA:  2- Ozan, Kutsal beldeleri ziyaret için yanıp tutuşmaktadır. Ama fakirlik bu emeline engeldir. Bunun için zamanının cumhurbaşkanına aşağıdaki şiiri yazmıştır.

Yalvarsan mevlama geçer mi nazım
Ecer partimize ederik tazim
Garibi Kabe’ye göndermek lazım
Gelince Hicazın  günü efendim

Aşık Hacı baştan ırsa dumanı
Yağar yağmur titriyor çimeni
Emrini beklerim Kabe zamanı
Aman unutma ha beni efendim 


--------------------------------------------------------------- 

GÜNDEŞLİOĞLU


KİMDİR
YAŞADIĞI YER/ DEVİR:  18. Yüzyılın sonları ve 19. Yüzyılın ortalarında   Maraş’ta yaşamıştır.
Yaşamıyla ilgili bilgilerimiz sınırlı diyebiliriz.

SOYU: Türkmenlerin Dulkadiroğulları boyunun Gündeş Oymağındandır; bu oymak 17. Yüzyıl sonlarında Güney Anadolu'ya gönderilince bu göçle birlikte Maraş'a gelen Gündeşlioğlu, kendi adıyla anılan köyü kurar. Rivayete göre, çok zenginken servetini yitirip yollara düşer ve bir beldede, geleneğe göre, uçurulan kuşun başına konmasıyla ülkenin emiri (kıral) seçilir.
Hikâye, Türkmenler arasında çok ünlüdür.
Şiirleri, günümüze kadar ulaşmıştır.

BABA/ANA: Babasının adı Bahrioğlu İbrahim, annesinin adı Ümmügülsüm'dür. 

GÜNDEŞLİOĞLU OYUNU

Gündeşlioğlu oyunu yakın zamana kadar Maraş yöresinde düğünlerde oynandığı gerçektir.   

Mizahî bir oyundur.
Gündeşlioğlu’na atfedilen  “Gençlikte mi Kocalıkta mı” masalıyla büyük oranda benzerlik göstermektedir.

OZANLARI HALK SEVİYOR,
İDARECİLER KORUYOR
Çukurova’daki  (Maraş, Adana, Mersin vb.)  Türkmen aşiretlerinde yetişen Karacaoğlan’ın (XVII. yy.) şiirlerini genellikle din dışı (yalnızca  doğa güzelliklerini, sevgiyi… konu edindi) ve kimseye  özenmeden, içtenlikli şiirler söyledi. Yörede, takibeden yüzyılda halkın zevkini okşayan (kültür, gelenek ve dini yaşam biçimini)  öne çıkaran güçlü ozanlar yetişti.

HALKIN OZANLARI
4.Şirazi (Şazi’nin kardeşi),
5. Gündeşlioğlu.  (XIX. yy.) Bu ozanlar,  başka bir ozanın  etkisi  altında kalmayan  güçlü  ozanlarımızdandır.
Edebiyat tarihine giren bu ozanlardan, Hezari  (Beyoğlu), Şazi, kardeşi Şirazi,  zamanın idarecilerinin sevgisini kazanmışlar ve idarecilerce korunmuşlardır. 

-------------------------------------------

GÜNDEŞLİOĞLU’NUN
HİKAYESİ

Gündeşlioğlu, rüyâsında bir derviş görür. Derviş, Gündeşlioğlu’na bir felaket geleceğini, bu felaketin gençliğinde mi, yaşlılığında mı gelmesini istediğini  sorar.
Gündeşlioğlu, hanımı ile müşavere sonucu, gençlikte gelecek felâketin daha uygun olacağına karar verirler.

Gündeşlioğlu, dervişe;  “Derviş baba, başımıza gelecek felâketi gençlikte daha rahat karşılarız, yaşlılığımızda dayanâmayız. Ne gelecekse gençliğimizde gelsin.” diye cevap verir.

Gündeşlioğlu, kısa bir süre sonra tüm mal varlığını kaybeder. Gündeşlioğlu, zengin Türkmen Beyi iken, sefil bir insan  olur.  Hanımını da zengin bir köylü kaçırır.  Malından sonra eşi de elinden alınan Gündeşlioğlu, deliye döner.  Memleketinden ayrılarak uzun süre gurbette dolaşıp durur. 
Bir gün, saçı sakalına karışmış, üstü başı pis, perişan hâlde yolu bir köye düşer.  Uğradığı köyde o gün düğün vardır. Düğün yemeği yenirken, Gündeşlioğlu’nun kolundan tutan birisi, onu baş sofraya oturturken; “gençler,  şu zavallı adam da sizinle yesin,” der.
Bu söz, sonradan yokluğa düşen Türkmen Beyinin çok gücüne gider. Gözlerinden yağmur gibi yaşlar dökülürken, aşağıdaki deyişi  söyler.

-----

GÜNDEŞLİOĞLU’NUN

YOKLUK  ŞİİRİ


Olmaz olasıca şu gidi yohluk
Dolanıp belime kuşak oluktur
Gaçam derim gurtulamam elinden
İnip ayağıma duşak oluktur

Ağ goyuna guzusunu gatardım
Beğenmeyip enginini satardım
Göğ keçeli yüsek evler dutardım
Şindi dutacağım gaşak oluktur

Acımdan ölsem de etmem başağı
Mevla gayırsın da oğul uşağı
Beğenmezdim gutnu yüzlü döşeği
Şindi kuru yerler döşek oluktur

Tülüleri bağlar camız yağlardım
Ala garlı yaylaları yaylardım
Böyük beyler ile sohbet eylerdim
Şindi Gündeşlioğlu uşak oluktur

-----

YOKLUK ŞİİRİN BAŞKA
BİR ŞEKİLDE SÖYLENİŞİ:

SÜRÜLERİM VARDI (1)

Sürü sürü sürülerim varıdı
Sürünün vardığı çaylar kururdu
Katerde mayalarım yürürdü
Şindi at gölüğüm eşek oluktur
Sürü sürü sürülere katardım
Top top eder yozlarını satardım
Otuzaltı direk çadır dutardım
Şindi kölgeliğim kaşak oluktur

Erbişim halıya yaslanmaz iken
Kuş tüyü döşeğe döşenmez iken
Tarabulus kuşağı kuşanmaz iken
Kıl ip bellerime kuşak oluktur

Tepe tepe harmanlarım savrulur
Namlı namlı buğdaylarım devrilir
Adım Gündeşlioğlu deyi çağrılır
Şindi topladığım başak oluktur

------

YENİDEN GURBET

Gündeşlioğlu, yeniden gurbetlerde gezmeye başlar.
Uğradığı bir şehirde sultan seçimi vardır. Geleneğe göre uçurulan kuş kimin başına konarsa o kimse sultan olacaktır. Kuş, perişan, pejmürde dolaşan Gündeşlioğlu’nun başına konar. Bu fakir ve garip adam, şehre yönetici seçilmiş olur. Yeniden beyliğine kavuşan Gündeşlioğlu, hanımı ile evlatlarını  uzun aramaların sonunda bulur. Eşini kaçıran adamı idâm ettirerek öcünü almış olur.
Felaketten kurtulup yeniden zengin ve bey olan Gündeşlioğlu, bundan sona ömrünün sonuna kadar mutlu bir hayat yaşar.

-----

Hikayede inanılması güç olan bölümler var.
Kuş hikayesi, ozanın birden bire servetini kaybetmesi, mümkün olmayanlar arasındadır. Ozanın şiirlerini abartılı, masalımsı buluruz. Yine de, olabilecek konulara parmak bastığından ibretle ve zevkle okuruz. Çünkü daima halkın arasındadır, halktan biridir.  

-------------------------------------------

şiirleri

1.

AYRI DÜŞMÜŞ (2)

İki bülbül geldi  tüyü yeşilden
Kepezini alamadım başından
Yayılırken ayrı düşmüş eşinden
Ötsem garip garip varsam tutulmaz

Kimi yeri ala kim yeri sarı
Gün gibi batıyor görünmez moru
Kepezi başında dövüyor yeri
Ötsem garip garip varsam tutulmaz

Huri mi melek mi bunun anası
Her bahçede gonca güller deresi
Cennet-i âlâdan çıkmış siması
Bunun soyu bu kuşlara katılmaz

Gündeş'oğlum yaylalara çıkasın
Deste deste mor sümbüller biçesin
Mevlâ'm kanat vere bile uçasın
Bir kuş için diyar diyar uçulmaz

………

2.

KAÇAMADIM  ZÜĞÜRTLÜKTEN

Kaçamadım ben züğürtlük elinden
Dolanıp belime kuşak oluktur
Nere kaçtım ise kurtulamadım
Geçip ayağıma tutak oluktur

Acımdan ölsem de etmem başağı
Yaradan kayırsın evlat uşağı
Beğenmezdim kutnu kumaş döşeği
Şindi kuru yerler döşek oluktur

Yaz gelince oğlaklarım satardım
Ata binip sürülere katardım
Otuz altı direk çadır tutardım
Şindi gölgeliğim kavak oluktur

Yeraltında mağaralar gezerdim
Yer üstünde ağır sofra yazardım
Nice ağaların sözün bozardım
Şindi Gündeşi'oğlu uşak oluktur

------

3.

BİR DİLEĞİM VAR

Kadir Mevlâ'm bir dileğim var sana
Dost ile yiyecek mal ver sen bana
Ağır menciliste hâkim uğrunda
Hizmet ile buyruk dil ver sen bana

Mevlâ'm izin versen Hicaz'a gitsem
Ağır murat ile devlete yetsem
Pança pança sarı altın dağıtsam
Mevlâ'm bir tutulmaz kol ver sen bana

Padişahın üç tuğunu götürsem
Emreylese düşmanını batırsam
Şu koca Halep'i verse otursam
Yüz bin asker ile kul ver sen bana

Gündeşi'oğlu der ki başım belada
Çifte toplar ata idim kulede
Yarın mahşer günü cennet'âlâda
Mevlâ'm bir tutacak dal ver sen bana

------

4.

kulak verdim dinledim

Kulak verdim car köşeyi dinledim
Ardım sıra gıybet eden çoğumuş
Toplanmış dertliler derdini söyler
Sordum ki dertsiz bir kimse yoğumuş

Başına  bağlamış sırmalı poşu
Nedir bu feleğin ettiği işi
Tırnağın var ise başını kaşı
Kardaştan kardaşa fayda yoğumuş

Gündeşlioğlu der dünyaya gelmeden
Ben usandım el işine yelmeden
Gurbet ilde padişahlık sürmeden
İlimizde çoban olmak yeğ imiş

-------------------------------------------

KELİMELER  

Ala garlı: Dağlardaki karların erimesi sonucu, yer yer toprakların hasıl olması.
Başak Etmek: Hasatta biçilen ekin başaklarından arta kalanları toplayarak zahire elde etmek.
Car  Köşe: Dört köşe. (Car: Farsça bir kelime. Dört anlamına gelir. )
Duşak: Ayak bağı.
Gaşak:  (kaşak : Kuru kütük.
Göğ: Yeşil. 
Gölük:  Eşeğin dışındaki binek hayvanı - At, katır,  kısrak gibi.
Gutnu: Yumuşak.(Gutnu döşek: Yumuşak döşek.)  
Katerde mayalarım: Uzun sürüler halinde develer. 
Kepez:  1. Tavuk ve kuşların ibiği veya başındaki uzun tüyler. 2. Yüksek tepe, dağ.   3. Dağların oyuk, kuytu yerleri. 4. Gelin başlığı. 
Maya: deve.
Menciliste: Toplanma yeri, toplantı. (Meclis)
Oluktur oldu.
Pança: (Pençe de denir) Avuç içi, avuç dolusu.
Sofra Yazmak: Sofra kurmak. Yemek yedirmek.  

Şindi: Şimdi (Maraş ağzı)

Tülü: Bir deve türü
… Enginini satardım: Alçak boylusunu, değersizini.  
Yelme: 1. Başkası adına, para karşılığı iş yapmak.    2. Eteklik. (Elbistan –Maraş yöresinde kullanılır.)
Yohluk: Yokluk.


------------------------------------------

AÇIKLAMALAR

(1)  Şiir:  Prof.  Şükrü Elçin’in  “Halk Edebiyatı Araştırmaları”  adlı eserinde 1973 yılında  yayımlanmıştır.

(2) Şiirde söz konusu edilen sevgilidir. Sevgili, ozan tarafından kuşa benzetilerek anlatılmıştır.

-------------------------------------------