http://sairlermaras2.blogspot.com.tr/

25 Eylül 2014 Perşembe

DURSUN ÖZDİL

  
DOĞUMU: 1958 Yılında Maraş'ın Afşin ilçesine bağlı Kötüre Köyünde doğdu.

EDEBİ YAŞAMI: Türkülere, deyişlere ve saza ilgisi çok küçük yaşlarda başladı. Özdil, bu ilgiyi şöyle anlatıyor:"O zamanlar kışın köylere dedeler gelir ve Cemler yapılırdı. Babam, o yörenin iyi saz çalanlarındandı. Güzel de âyetler söylerdi. Aynı zamanda Cemlerde zâkirlik yapardı. Bu kültürden ve yaşam biçiminden etkilenmemden olsa gerek, daha sekiz yaşında saz çalıp türkü söylemeye başladım. O dönemde Afşin'de Âşık Penahi vardı, bu âşık benim saz ustamdı. Usta-çırak ilişkisiyle saz çalmayı biraz daha geliştirdim ve ustamla birlikte bizim o yöreyi köy köy gezip, sazımız elimizde günlerce - haftalarca evlere konuk olup, saz çalıp türküler söylüyorduk."

ÖĞRENİMİ: İlkokulu köyünde bitiren Dursun Özdil, ondört yaşında Almanya'ya gitti.

ORKESTRA: Almanya’da "Özdiller Orkestrası" adıyla bir gurup kurup, çalışmaya ve müzik yapmaya devam etti. On yıl kadar devam eden bu çalışmalardan sonra, kendi şiirlerini türküleştirip, başka sanatçılarla Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde konserlere katıldı.

ESERİ
1.   Gurbetin Göçü,
2.   Yıkılmasın İnsanlık,
3.   Baba Derviş, adlı üç kaset çalışması bulunmaktadır.

·  Özdil'in kızı Özlem Özdil de, halk müziği sanatçısıdır.

-------------------------------------------
Dede

Gücenme sözüme gül yüzlü pirim
Asırdan asırı görmeli dede
Bu posta oturmak kolay değildir
İlimi irfanı bilmeli dede

Her dedeyim diyen dede olmasın
Cahil olan bu divana çıkmasın
Bir zait görürse inkâr kılmasın
Özü bir sözü bir olmalı dede

Yıllardır dinledik aynı öğüdü
Mekânımız zaten dağda köyüdü
Taliplerin torunları büyüdü
Nesillere bir şey vermeli dede

Kerbelâ’dan aldık biz bu yarayı
Çok sürdüler yüzümüze karayı
Okumakta bulacağız çareyi
Üniversitelere girmeli dede

Özdil‘im baş tacı gerçek dedeler
Bilmeyenler bir kültürü zedeler
Bu yıl da can vermiş nice erenler
Serini meydana sürmeli dede

AŞIK ALİ CORUKÇU



KİMDİR: Ozanımız, çocuk yaşlarda oyuncak sazlarla saz çalma taklidi yaparak büyüdü. Bağlama çalmayı öğrendi. Genç kuşaklara bağlama eğitimi vermeye başladı.



------

DOĞUMU: 1966 Yılında Afşin'de doğdu.

YAPTIKLARI
1.   1993 Yılından itibaren kendi şiirlerini yazamaya başladı.
2.    Aşık Ali Corukçu, Halk Ozanları Derneği kurucu üyelerindendir.
3.   Ozan, Afşin' de ikamet etmektedir.

----------

ŞİİRİ
------

KALMAMIŞ

Yıllar sonra döndüm ata yurduna
Bozulmuş bahçemiz gülü kalmamış
Anam babam gitmiş evlat derdine
Bir hasır bir minder çulu kalmamış

Gözü yaşlı yar beni arar olmuş
Sazdaki sırma tele sorar olmuş
Nice ıssızlarda ağlamış kalmış
Sönmüş ela gözler feri kalmamış

Kardaşları sordum hepsi yok olmuş
Bacılar hasretten saçı ak olmuş
Sordum anamı öleli çok olmuş
Ocakta ateşi külü kalmamış

Yetmez mi Can Ali bu kadar keder
Kızımdan ayırdı bu kahpe keder
Şu gurbet beni de bir gün yok eder
Ağlamış kurtulmuş seli kalmamış

HAMİT TUNÇ


DOĞUMU: 1959 Senesinde Afşin'e bağlı Suluk Mahallesinde doğdu.

ÖĞRENİMİ: İlkokulu Suluk'ta, ortaokulu Afşin'de okudu. Ozanımız, halk âşıklarının öyküleri ve şiirleri ile büyüdü. Liseyi okumaya Maraş İmam-Hatip lisesine geldiğinde Necip Fazıl'la tanışması, şiire olan sevgisini eyleme dönüştürdü. Yazdığı şiirler kalıyordu artık. Yazdıkları, zamanın sanat ve edebiyat dergilerinde seyrek de  olsa yayınlanıyordu.

GÖREVİ VE YAPTIKLARI:  Askerlik dönüşü, Mili Eğitim Kurumunda başladığı Devlet Memurluğundan 2007 senesinde emekli oldu.  
·        Maraşt’a yaşamakta.

--------------

ŞİİRİ
------
 Sevebiliyoruz Da

Dünyayı sevmedi nedense insan
Bir kahrını çekti bin ah işitti
Bu duyguları ben kime anlatsam
Sevdaları çekti mutluluk bitti

Denizi dağları ovası güzel
Yeşeren aşkları dökmesin gazel
Umutsuz düşersen korkma bize gel
Gözlerimiz çekti anılar gitti

Savaştı öğrendik barışın huyu
Sırala Türk'lüğü olursun kayı
Hısım değil şimdi yadeller dayı
Ya canımız çekti tadı nefretti

Hamit ki içinde ozanlık durur
Anlam taşımayan şeye kudurur
Kurban senin kalbin nelere vurur
Atmosferi çekti neye gerekti

Afşin

Hamit Tunç

---------------

Bir Ülke Süzmecesi

özlerimde oluşan
katmerli duyguların acısına
soruyorum
şatafatlı bir rengin doruğu
yanıt
ben kimim
geçmişin azgın sıfatlarından
bir topak çamur
ya da
zamanın tam ortası bir rüya
ki
al kaçtılarla geleceğe uçuşan

Şimdi soluduğum nefesi kıskanıyorum
bedenimdeki çiğ damlalarından
dudağımın her değdiği şeytan
yaraları gibi toplumsaldır yaşamak
acılar üstüne bal sürmeler
dinden çıkarcasına uzun umut
muştulara ulaşamıyorum

yüreğim depreşiyor
iliğimin sinirinden
soruyorum
ben kimim
kırk yaşımın evingenliği içinde
bir ilkyaz coşkusuyla
pırıl-pırıl
yanıt sevdaların deliliği içre
zamanın bir tutam nefesi
alıp veremediğim

insan oluşumdandır belki
belki "dünyada"yaşadığımdan
umutlar ve toplumlar nasılsa
sızılar ve ateşlerle çevrili
ya çocuk ağlamasıdır kaldığımız zaman
ya arkadan yürüdüğümüz Türkiye
her konumuna feda ettiğimiz canlar
tarihler endamı güzel boylar
ulular kibar yorumlar ve
sağlığımızı yıkadığımız sular

Hamit Tunç

------------------
 

Tama

Şu uzun yollarda yürür iken ben
Sevdaları çeker ağlarım tama
Gönlümü derinden bağlar iken ben
Dünyaları gezer haylarım tama

Karakışta gül kokusu duyarım
Yüreğimi kara taşla oyarım
Soğuk duymaz tüm giysiyi soyarım
Dağlara vurup da donarım tama

İçinden aktığım ufuklar geniş
Bana bir dost olan taze meneviş
Sorarım kendime bu nasıl bir iş
Duvarları yıkıp paylarım tama

Nerede çektiğim aşkların ahı
Ard arda dizilen pişmanlık tühü
Çıkar mı içimden bir daha vahı
Ummanlara dalar boylarım tama

Hamit Tunç çilenin dehlizi çıkar
Dünyalar yaratır dünyalar yıkar
Sanma bu gidişten sanma ki bıkar
Yaralara vurur emlerim tama

Afşin

Hamit Tunç


KAYNAK:  www.antoloji. Adresinden yararlanılmıştır. 

MEHMET BİNBOĞA

KİMDİR: Dedesi:  Dirgen Ali - Babaannesi: Ozan Dirgen Hacça ve Babası: Dirgen İsa Binboğa'dır.

DOĞUMU
Mehmet Binboğa1963 yılında Afşin'de doğdu.

ÖĞRENİMİ:  İlk ve orta öğrenimini Afşin'de tamamladı.

ÜNİVERSİTE: 1990 yılında Atatürk Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirip

GÖREVİ VE YAPTIKLARI

1.   Edebiyat Öğretmeni olarak Kars İmam hatip Lisesine atandı.
2.   Antakya, Kütahya ve Eskişehir'de muhtelif liselerde çalıştı. Halen Eskişehir'de bir özel okulda Edebiyat Öğretmeni olarak çalışmaktadır.  


EDEBİ YAŞAMI:  Edebî çalışmalarının yanı sıra, Türk halk müziği ve sanat musikisi alanlarında hem saz, hem de ses çalışmaları yapmaktadır.
Şiirleri, Değirmen, Kün, Edebiyat Otağı... gibi dergilerde yayımlanmıştır.

ESERLERİ: Ozanımızın, roman, öykü, tiyatro metinleri ve şiir çalışmaları basım aşamasındadır.

MEDENİ DUMU: Evli ve iki kız çocuğu babasıdır.


ŞİİRİ

---------

1. Elveda Yasenya

giden gemilerin gül taşıdığı
ak köpüklü bir hüzündür yaşamak
sarar bir hasreti martı çığlığı
naif bir yüreğe hep yumak yumak
rıhtım eski rıhtım kuşlar tanığı

dalgalar son selamın söylüyor gibi
vuruyor yüzüme acı gerçeği
hep gidenler kazanırmış sevgilim
geride kalanlar zakkum çiçeği
içermiş gün günü baldıran zehrin

yosun kokusunun ferahlığını
ilktir böyle derin derin hissetmek
kuduran rüzgâra açıp bağrımı
su üstünde peşin sıra yürümek
ötelerden bir ilahi çağrı mı

mavnalar takalar oynak gemiler
kımıldıyor eski denizlerimde
kurşun sözlerinden hafif mermiler
kuşlara yem olsun son seferinde
dökülüyor avucumdan yeminler

ve güneş de gitti senin ardından
zifiri gecede yıldızı ketum
bir ceylan göç etti anayurdundan
artık iki yarım tılsımlı bütün
al elma kurtuldu hayta kurdundan

elleri böğründe bir yontu gibi
kalakalır balıklarla beraber
celladına aşık masum garibi
acımaz ol kâfir bertaraf eder
vurur kılıcını gider sahibi
    Mehmet Binboğa
    Mayıs 2012
    Eskişehir


2. ÜRPERİŞ

Bir salkım söğüdün eteklerinde
Oynaşıp kaynaşan gümüş balıklar
Bana da bir avuç bir su verin de
Kurtulsun cismimden kalabalıklar
Bir salkım söğüdün eteklerinde

Savruldum fezanın derinlerine
Ve böyle başladı büyük macera
Kaç umut yükledim yarınlarına
Işımadı gitti kör bir pencere
Savruldum fezanın derinlerine

Dağladım bağrımı dağlar salında
Çakırdikenlere bulandı kanım
Bülbül neden inler bir gül dalında
Bahanesi dünya sonsuz figanın
Dağladım bağrımı dağlar salında

İlahi bir dansta kör kelebekler
Çarpıp düşüyorlar taş bir duvara
Bir günlük yaşama kaç bin yıl bekler
Tutuşurlar bir ölümcül kumara
İlahi bir dansta kör kelebekler

Sakındığım yere düşünce yolum
Bastı yüreğimi al hafakanlar
Anladım âlemde tek gerçek ölüm
Paylamış payını uzanmış canlar
Sakındığım yere düşünce yolum

Öyle bir ülke ki adı kabristan
İn cin ses vermiyor kulaklarına
Dizilmiş yan yana nice şah sultan
Pranga vurulmuş ayaklarına
Öyle bir ülke ki adı kabristan

Kimi sarayından bir parça mermer
Koparıp da dikmiş tam başucuna
Almış koltuğuna bir kalın defter
Bir dönüp bir bakar altın tacına
Kimi sarayından bir parça mermer

İdris'in biçtiği atlas gökyüzü
Mavisin yitirmiş kapkara bir şal
Güneş aydınlatmaz burda gündüzü
Toprak kürelenmiş çiçekler dal dal
İdris'in biçtiği atlas gökyüzü

Korku kol geziyor serviliklerde
Nerede Musa'nın Şecer-i Tur'u
İnmiş gözlerine bir siyah perde
Medar-ı maişet derdi kusuru
Korku kol geziyor serviliklerde

Her ezan sesinde irkilir de can
Ne varsa yok sayar varlık adına
Beyninde sayısız şimşekler çakan
Kulak vermez ruhun son imdadına
Her ezan sesinde irkilir de can

Çılgınım asiyim günahkârım ben
Gözyaşlarım kotaramaz bu kiri
Sıyrılıp ruhundan zavallı beden
Arayıp da bulsun meçhul iksiri
Çılgınım asiyim günahkârım ben

Ya Rab! Kurtar beni bu işkenceden
Çarmıha gerilmiş Mesih'e döndüm
Bir gün açılırsa hesap inceden
Eyvah ki şeytanın atına bindim
Ya Rab! Kurtar beni bu işkenceden

Mehmet Binboğa

--------- 

3. Efelya

prangalar
ağırlaşır gündüzün
uzak yasak iklimlerde şarkılar
kör bir yangın kuşu kanatlarında
dörtnala gelirken bir büyük tufan
gözlerimde buğusun sen Efelya
ah ırayan acılardır
alnının kuytusunda

es
fesleğen rüzgârı
dağılan saçlarına
dükülen yıldızlardır apansız
harı geçmiş bir ömrün boşluğuna
uzun ince bir sızıdır suretsizliğin
tutuşan bir hayalin peşi sıra
evrilen gecenin hüneri sühan
yaşayan son mutluluk son deminde arsızın

kotarır mı
söyle Efelya
saklı bahçelerdeki gizemi gülfem
gülizar sulanmazsa solmaz mı gülten
söz bitti kelam sustu ve düştü kal’am
haydi öp beni yeniden dirilt lütfen

Mehmet Binboğa
Şubat 2012
Eskişehir
--------- 

4. 
Yasenya
Düş Çiçeği

vazgeçtik
harlı kavgalardan
büyük mutluluklardan
iyimser bir gecenin koynunda
ağzı ateş bedeni nar saçları bir kemend-i can güdaz
ol didar ki lebine teşne kokusuna aşina
olmak yeterdi

olmadı

şimdi
gam tufanı
keder zamanı
geçmiş eğreti bir resim gibi duvarda
gençtik evet her şey olasıydı aşk adına
bir boşlukta rastladığım delikan
selam verdi eyitti sonra:

aldırma şair
her yol tükenir sonunda
ha erken çıkmışsın yola ha geç fark etmez
bir de adamı sadece yalnızlık terk etmez
nere gitsen boğazında paslı bir hançer
yutkundukça parçalanan hatıralar
sustukça çoğalan çığlık

ah
min-el aşk
hırçın çocuk
hovarda kız gök boncuk
okulu kırıp mavisinden bir karanlık edinmiştik en son
romantik filmler oynayan bir sinemada
dudaklarım yanmıştı dokunaçlarda
hayalleri kuşatan büyülü bir karanlık
ah benim avucumda onun elleri
yarin dudağında bir yarım ıslık
bir rüya bile değil artık
"ayrılık ayrılık
yaman ayrılık"

Mehmet Binboğa
Ocak 2013
Manavgat

---------

5. Nella

ah
ben
en çok
çiçekleri severim
fena sarı çılgın mavi
koyun gözlü papatyayı
Nella kızın saçlarında

ah
ben
en çok
hüznünde
akşamüstü
bahar yağmurları
öperken toprakları
cıvıltılı bu telaşı severim

saçak altlarında kızlar sürüsü
bıcır bıcır söyleşirken haspalar
benim Nella'm içlerinden hangisi
kaçamak bakışlarda hayal âlemler
kararırken orman şehrin yamaçlarında

seni hatırlatan her şeyi severim işte
tek şekerli demli çayı şol kuşları martıları
çektikçe tatlanan kâfir zehir zıkkım cıgarayı
beyaz bir gül döner gibi yârin avuçlarında

ben en çok seni severim ey aşüfte Nella
küfrünü severim örneğin erkek gibi ana avrat
o anarşist şiirleri ve hüzünbaz imgeleri
boydan boya serbestini ve enine heceleri
ne varsa yüreğinde de haydi anlat tümünü
yoksa nasıl tüketiriz bu sevdalı geceleri

Mehmet Binboğa
Eylül / 2013
Eskişiir

------------

6. Sarmaşık

giderdin
hüzn ü filizî bir akşamda
bir hayat olurdu bakışım
yağmurlar bilirim sırdaş
sokaklar tenha

giderdin
ne çok üşürdüm ardından
gül düşürdüm mısralara
sana ağıt yakışım
sır kalırdı aynalara

giderdin
usul öyle yelken fora
arta kalan çağrışım
sustukça çoğalan çığlığım
zaman zaman ardın sıra

giderdin
ağlamak kâr etmez
ferman buyurdun çün
geçer kar geçer bora
bir duvarda sarmaşığım
kuşlara

Mehmet Binboğa
Şubat - 1994 
Kars

-------------