http://sairlermaras2.blogspot.com.tr/

7 Eylül 2014 Pazar

KANADIKIRIKZÂDE MUSTAFA

2. KANADIKIRIKZÂDE MUSTAFA EFENDİ

Belgelerde iki Kanadıkırık Mustafa Efendi mevcut.
Bunlardan 1. cisi,  MARAŞ MEŞHURLARI kitabında geçen Kanadıkırık Mustafa Efendi. 2. si ise Mevhibe Savaş’ın kitbında kayıtlı bulunan Kanadıkırıkzâde Mustafa Efendi’dir.  İki Kanadıkırık Mustafa Efendi’nin var olması ihtimallerden uzak değildir. Bilinen: Yavuz Sultan Selim tarafından Mer’aş Müftülüğüne gönderilen ilk bilgin Kanadıkırık Ali Efendi’den sonra en az 8/10 bilgin yetişmiştir.

 ------------

KİMDİR: İlim adamlarının yetiştiği bir aileden olup eski Maraş Müftüsüdür.
Doğum tarihî ve hayatı hakkında kaynaklarda bilgi bulunmamaktadır.

ÖLÜMÜ: Mustafa Efendi 1918 yılında vefat etti.

MEZARI: Kabri, Maraş'ta Şâzibey Camii bahçesindedir.


KERAMET
1. Maraş’ın Kılavuzlu Köyünden Mehmet adında bir genç Çanakkale’de askerdir. Savaşın şiddetli bir gecesinde Mehmet nöbettedir. Kendine doğru gelen attaki adama selam durur. Bu adam, daha önceden tanıdığı Maraşlı Kanadıkırık Mustafa Efendidir.
Nöbetçi, attaki adama: 
“Hocam siz de mi geldiniz.” der.
Hoca: "Evet yavrum bize de görev düştü.” diye karşılık verir.
Nöbetçi: “Hocam, halimiz nice olack!” diye sorunca,
“Düşman birkaç saat içinde geri çekilecek. İnşallah zafer bizimdir.” diye karşılık verir.  

Birkaç saat sonra sabahtır. Düşman çekilmeye başlar.

----------

2. Küçük oğlu Mehmet Trablusgarp Cephesinde subay iken yaralanır ve taburcu olunca Hicaz Bölgesine gönderilir. Hicaz Cephesinde İngilizler tarafından şehit edilir.
Tam bu an Müftü Kanadıkırık seccadesinin başında ağlamaya başlar. Küçük oğlu;
“Baba neden ağlıyorsun!” der.
Hoca: “Oğlum ağabeyini İngilizler şehit etti.” der. 

Şehit künyesi geldiğinde, aynı gün ve saatte şehit olduğu anlaşılır. (Keramet Bölümü, Mevhibe Savaş’ın ‘Gönül Sultanları,’ isimli eserinden yararlanılmıştır.)






KANADIKIRIK MUSTAFA

KANADIKIRIK MUSTAFA EFENDİ  (1819-1919)

Belgelerde iki Kanadıkırık Mustafa Efendi mevcut.
Bunlardan 1. cisi,  MARAŞ MEŞHURLARI kitabında geçen Kanadıkırık Mustafa Efendi. 2. si ise Mevhibe Savaş’ın kitbında kayıtlı bulunan Kanadıkırıkzâde Mustafa Efendi’dir.  İki Kanadıkırık Mustafa Efendi’nin var olması ihtimallerden uzak değildir. Bilinen: Yavuz Sultan Selim tarafından Mer’aş müftülüğüne gönderilen ilk bilgin Kanadıkırık Ali Efendi’den sonra en az 8/10 bilgin yetişmiştir.

MESLEĞİ:  İlim Adamı.

DOĞUMU: Maraş’ta 1819’da doğdu.

SOYU: Kanadıkırıkzâde Ahmet Efendi’nin oğludur.

ÖĞRENİMİ: İlk bilgilerini Maraş’ta aldıktan sonra, Maraş, Halep ve Elbistan medreselerinde mantık’a kadar okudu.

YÜKSEK İLİM: İlerleyen yıllarda öğrenim için Kayseri’ye gitti. On dört sene süreyle,  üstadı Hacı Dursun Efendi’den, bazan da İnhanzâde Alim ve Ağırnasî Mes’ut Efendilerden de öğrenim gördü, yeterlilik aldı.
Elli yaşlarında olduğu halde Haziran 1876’da Maraş Meclis-i Temyiz azalığına seçildi. 1885’de Müftülük imtihanına girdi ve kazanarak Maraş Müftülüğü’ne atandı. Müftülükte şöhreti Maraş dışına taştı. Uzun yıllar müftülük yaptı.  12 Temmuz 1909’da Maraş Mutasarrıfı Hayri Bey hakkında vuku’a gelen gösterideki parmağı olduğu gerekçesiyle,  kurulan Divan-ı Harb-i Örfî’ce verilen karar üzerine Müftülük görevinden ayrıldı.

ÖLÜMÜ: 1919’da yüz yaşında vefat etti. 

MEZARI: Mezarı Şazibey camisinin avlusunda ecdatları müftü ve kadı Kanadıkırık Ali Efendinin yanındadır.


KANADIKIRIK MEHMET TEVFİK EFENDİ


KİMDİR: İlim Adamı – Ozan.
DOĞUMU: Maraş’ta 1911’de doğdu.

SOYU: Alim yetiştirmiş bir âileye mensup.
ÖĞRENİMİ: Az bir medrese tahsili aldı.

MANEVİ YÖNÜ: 12 yaşında iken babası vefat etti. Terzilik yaparak tasavvufî hayata yöneldi. Nakşî şeyhi Abid Efendi’ye intisab etti. Mânevi yönü çok güçlü idi. Bu yolda çok mesafe aldı. Bir ara Kâbeye gitmek için tüm malını mülkünü sattı ise de muvaffak olamadı.

EDEBİ YAŞAMI: Küçük yaşta şiire başladı. Din duygusu ağır olan şiirler yazdı. Kaygılarını şiir ile dile getirdi. Bir  kitap oluşturacak kadar olan şiirleri halen ailesinde mevcut.

GÖREVİ VE YAPTIKLARI:  Müezzinlik ve imamlık yaptı. Buradan emekli oldu

ÖLÜMÜ: 4 Mayıs 1981’de vefat etti.




6 Eylül 2014 Cumartesi

MU’ÎDZÂDE


KİMDİR: Büyük şair, İlim Adamı.Osmanlı bilgin ve velilerindendir.  

  • 1575’te Kudüs kadılığına kadar yükseldi. 
TAM İSMİ:  Mu’îdzâde Muhammed b. Abdilaziz Habib el-Bektutî el Mer’aşî el-Hanefî el-Kâdirî’dir.

SOYU: Mu’îdzâde, Maraş’ın ileri gelenlerinden ve İstanbul’da tahsilini tamamlayarak devrinin önemli bilginleri arasında yer alan Abdülaziz Efendi’nin oğludur.

DOĞUMU: Babasının vefat ettiği 1516’da Maraş’ta doğdu.

ÖĞRENİMİ: Memleketinde başladığı öğrenimine İstanbul’a giderek Mimarzâde ve Sinan Efendi’de devam etti. Kanunî’nin hocası Hayreddin Efendi’den öğrenimini tamamlayarak profesörlük diplomasını aldı.

İLMİ ÇOK ZENGİNDİ: Mu’îdzâde,  Edebî ilimlerde iyi yetişmiş belirgin  bir kişiliktir. Şer’i ilimlerden bilhassa tefsir ve fıkıh başta olmak üzere kelam, nahiv ve belâğatta büyük maharet kazandı. Şiirleri, edebî ilimlere vukufunun delili sayılmıştır. 
GÖREVİ VE YAPTIKLARI
1. Bu muhteva zenginliğiyle başladığı müderrislik ve fetva vermekle geçen yaşamı ömrünün sonuna kadar devam etmiştir. Büyük takdir topladığı ve yevmiye 25 akçe maaşla başladığı müderrislik hayatının büyük kısmı sırayla Edirne, Bursa ve yine Edirne’de olmak üzere çeşitli medreselerde geçmiştir. 
2. 1572’de yevmiye 60 akçe maaşla Şam fetva eminliğine, buradan da 3. 1575’te Kudüs kadılığına tayin edildi.

ÖLÜMÜ: 1575’te Kudüs Kadılığı görevinde iken vefat etti.

ESERLERİ:
1.     Tefsîru Sûretilfâtiha,
2.     Hâşiye ‘alâ Tefsîri’l-Kâdî fî evveli Sûreti’l-En’âm,
3.     Ta’lîk ‘alâ ba’dı’l-Mevâdı’ mine’t-Tefâsîr,
4.     Muhakemât beyne’l-Mevâdı’ı’l-Hilâf beyne’l-Kâdî ve Sahibi’l-Keşşâf,
5.     Ta’lîk ‘ale’l-Hidâye li’l-Merğînânî,
6.     Ta’lîk ‘alâ Miftâhi’l-‘Ulûm li’s-Sekkâkî’dir.


------

ÇOMAK DEDE

DOĞDUĞU YER VE ASIR

Hangi asırda yaşadığı hakkında kayanklarda bilgi bulunmuyor, ama Maraş'lı olduğu kesin.

MEZARI: Çomak Dede'nin kabri Maraş'ın Sakarya mahallesindeki, Sakarya Caddesi üzerinde küçük bir bahçe içindeki ağaçların arasında olup, dışarıdan bakıldığında görülmemektedir.

KALKTI SAVAŞTI: 1917 yılındaki Fransız işgâli sırasında kabrinden iniltiler geldiği; 1919'da Sütçü İmam'ın Fransızlara karşı başlattığı mücadelede ise kabrinden kalkıp elindeki çomağıyla (ucunda topuz bağlı deynek) düşmanın başına vurarak en ön safta çarpıştığı, bu çarpışmalara katılan gâziler tarafından anlatılmaktadır.

--------

KAYNAK: İslam ve Tasavvuf

5 Eylül 2014 Cuma

HUZEYFETÜL MERAŞİ


KİMDİR: Mutasavvıf. İbrâhim bin Edhem hazretlerinin talebelerindendir.

YAŞADIĞI ASIR: Doğum târihi bilinmemektedir. Sekizinci ve dokuzuncu yüzyıllarda yaşamış meşhur velîlerden.

YAŞADIĞI YER: Maraş'lı olduğu için Mer'âşî nisbesiyle ünlenmiştir. 

LAKABI:  İsmi, Huzeyfe, lakabı Sâdüddîn'dir.

SOYU:  Babasının ismi, Katâde'dir.

ÖĞRENİMİ: Zamânının âlimlerinden ilim tahsîl etti. Aklî ve naklî ilimlerde yüksek âlim oldu. Birçok velînin sohbetlerinde bulundu. Hızır aleyhisselâmın işâretiyle İbrâhim bin Edhem hazretlerinin huzûruna gitti. Büyük velî İbrâhim bin Edhem hazretlerinin hizmetinde ve sohbetinde bulunarak tasavvuf yolunda ilerledi. Altı ayda kemâl ve olgunluk derecesine ulaştı. İbrâhim bin Edhem hazretleri ona tasavvuf yolunda hırka giydirdi.

ÖLÜMÜ: 822 (H.207) senesinde vefât etti.

..............

BAĞLANMA: Huzeyfet-ül-Mer'âşî, İbrâhim bin Edhem Hazretlerine hizmet ettiği sırada birisi gelip ona hizmet etme sebebini sorunca, olup bitenleri şöyle anlattı: "Mekke-i mükerremeye giderken çok acıkmıştık. Kûfe'ye gelince açlıktan yürüyemez oldum." İbrâhim bin Edhem hazretleri; "Açlıktan kuvvetsiz mi kaldın?" buyurunca; "Evet" dedim. İbrâhim bin Edhem hazretleri hokka, kalem, kâğıt istedi. Bulup getirdim. Besmeleyle birlikte; "Her halde sana güvenilen Rabbım! Her şeyi veren sensin. Sana her an hamd ve şükür ederim. Seni bir an unutmam. Aç, susuz ve çıplak kaldım. İlk üçü benim vazifemdir, elbette yaparım. Son üçünü sen söz verdin. Senden bekliyorum." yazıp bana verdi ve; "Dışarı git ve Allahü teâlâdan başka kimseden bir şey umma ve ilk karşılaştığın kimseye bu kağıdı ver." buyurdu. Dışarı çıkınca, deve üstünde biri ile karşılaştım. Kağıdı ona verdim. O kimse kağıdı okuyup ağlamaya başladı. "Bunu kim yazdı?" dedi. Ben de; "Camide birisi yazdı." dedim. O kimse bir kese altın verdi. İçinde altmış dinar vardı. O kimseyi sorunca; "O Nasrânîdir yani Hristiyandır" dediler. İbrâhim bin Edhem'e gelip olanları anlattım. İbrâhim bin Edhem; "Keseye elini sürme. Sahibi şimdi gelir." buyurdu. Az zaman sonra Nasrani geldi. İbrahim bin Edhem'in ayaklarına düşüp, elini öptü ve Müslüman oldu."

AZ YERDİ: Huzeyfetü'l-Mer'âşî hazretleri insanlara İslamiyetin emir ve yasaklarını anlatıp onların dünyâ ve âhirette kurtuluşu için çalıştı. Abdullah bin Hubeyk, Mûsâ bin el-Muallî, Yûsuf bin Esbât, Bişr-i Hâfî, Feyz bin İshak, İbn-i Ebidderdâ, Nebhân bin El-Mugallis gibi zatlarla görüşüp karşılıklı sohbetlerde bulundu. Haram ve şüphelilerden sakınıp, nefsin istediklerini yapmamak, istemediklerini yapmak sûretiyle Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için çalıştı. Çok az yemek yiyerek nefsini temizledi.  "Kalp ehlinin gıdâsı ve ruhlarının kuvveti, Kelime-i Tayyibe olan Lâ ilâhe illâllahtır." buyurarak Allahü Teâlânın ismini zikretti.

İNSANLARDAN UZAK:  Huzeyfetü'l-Mer'âşî hazretleri mümkün olduğu kadar insanlardan uzak dururdu. "Yapılan iyi ameller arasında insanın evine kapanıp kalmasından ve böylece Allahü Teâlâya ibâdet etmesinden daha iyisi olacağını bilmiyorum." buyururdu.

BUYURDU Kİ: 1 - Abdullah bin Hubeyk'e buyurdu ki: "Dört husûsa yâni gözüne, diline, kalbine ve nefsinin isteklerine dikkat et. Gözün ile harama bakma, kalbinde olandan başka bir şeyi konuşma. Kalbinde müslümanlara karşı kin, hased gibi kötü hisler bulundurma. Nefsinin hevâsına yâni isteklerine uyma."

BUYURDU Kİ: 2 - Mûsâ bin el-Muallî'ye buyurdu ki: "Yâ Mûsâ! Eğer sende üç haslet, güzel huy varsa, Allahü teâlânın yarattığı her hayırda nasîbin vardır. Amellerini Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için yapmak, kendin için sevdiğini kardeşin için de sevmek, yiyeceklerin helâlinden olmasına dikkat etmek."

BUYURDU Kİ: 3 - Huzeyfetü'l-Mer'âşî hazretlerinin ikram ve ihsanları boldu. Fakir ve muhtaçların ihtiyaçlarını giderirdi. Mümkün olduğu kadar kimseden bir şey kabul etmezdi. Bilhassa düşük ahlâklı kimselerin hediyelerini almaktan insanları sakındırırdı. O; "Günahkârların ve ahlâkı bozuk kimselerin hediyelerini kabul etmeyiniz. Eğer kabul ederseniz, sizin onların kötü fiillerine ve ahlâksız hareketlerine razı olduğunuz zannedilir." buyururdu.

BUYURDU Kİ: 4 - İbn-i Ebi'd-Derdâ rahmetullahi aleyh, Huzeyfetü'l-Mer'âşî'ye gelerek; "Bana nasihat et." dedi. Huzeyfetü'l-Mer'âşî buyurdu ki: "Yediğin lokmanın nereden geldiğine dikkat et. Nefsinin isteklerine uyarak İslâmiyetin ruhsat, kolaylık taraflarını sana tavsiye eden kimseyle oturma. Eğer Allahü teâlâya gizli olarak ibadet edersen, istesen de, istemesen de kalbin düzelir."

BUYURDU Kİ: 5 - "Otururken, samimî olmayan, yapmacık hareketler yapacağımdan korktuğum için, bir arkadaşımla oturmak istemiyorum."

BUYURDU Kİ: 6 - "İhlâs, kulun içi ile dışının aynı olmasıdır."

BİLMEDİĞİM İÇİN AĞLIYORUM

Huzeyfetü'l-Mer'âşî hazretleri Allahü teâlâdan olan korkusu sebebiyle çok ağlardı. Böyle bir zamanda yanına gelen birisi ona dedi ki: "Bu derece ağlayıp sızlamana, ızdırap çekmene sebep nedir? Yoksa Allahü teâlânın Rahîm, çok merhametli, Kerim ve Gafur olduğunu bilmiyor musun?" dedi. Bunun üzerine Huzeyfetü'l-Mer'âşî hazretleri; "Allahü teâlâ; "Bir fırka Cennet'te, bir fırka Cehennem'dedir." buyuruyor. Ben bu iki fırkanın acaba hangisindeyim, bunu bilmediğim için ağlıyorum." dedi.

Adam:  "Mademki, sen daha kendi hâlini bilmiyorsun, nasıl olur da başkalarına yol gösterirsin?" dedi.

Bu sözü duyan Huzeyfet-ül-Mer'âşî hazretleri, çok manalar ifade eden bu sözün tesiriyle düşüp bayıldı. Kendine gelince:   "Ey Huzeyfe! Biz seni dost edindik, kıyâmet günü seni Cennetliklerden olarak haşredeceğiz." diyen bir ses duydu.
Bu sesi, o mecliste bulunup da henüz müslüman olmayan üç yüz kişi duyup Müslüman olmuşlardır. 

--------

Besim Atalay “Maraş Tarihi ve Coğrafyası” adlı eserinde onun için şu bilgiyi veriyor:
Fakîh, kâmil, âmil olup dînî ilimlere dâir faydalı eserleri vardır. Altı günde bir yemek yemek adetleri imiş. “Kalb erbabının gıdası ve ruhlarının kuvveti (lâilahe illellah) Kelime-i Tayyibesidir” der imiş. Zâhir ilimlerin tahsilini bitirdikten sonra İbrahim Ethem hazretlerinin sohbetleriyle müşerref olarak altı ayda tekmil derecesine erişmiştir.
Huzeyfetül Meraşi hazretleri, İbrahim Ethem hazretlerinin vefatından dokuz sene sonra (H. 276) dâr-ı bekâya hicret etmiştir. Hakkında kitaplarda birçok hikaye vardır. Müşarün ileyh Evliyâüllahtan Hazreti Hübeyretül Basri vesaire gibi zâtların şeyhidir. Talebelerinden biri de Meraşlı Ubu Ömer Abdüllah b. Yezîd Ezzühelî’dir.

--------


AHMET TEVFİK PAKSU


KİMDİR: Mutasavvıf. (Tasavvuf inançlarını benimseyerek kendini Tanrı'ya adamış kimse, sofi.)

DOĞUMU: 1905, de Maraş’ın Yusuflar Mahallesinde doğdu.

BABA/ANNE: Babasının ismi Ali, Annesinin ismi Amine’dir.

ÖĞRENİMİ: İlk dini bilgileri, Sandal Osman hocadan okudu. Tekke ve medreselerin lağvı dolayısıyla, o dönemde sağ kalan hocalardan klasik medrese tahsilini tamamlamaya çalıştı. Bu arada terzilik sanatını yapmaya başladı.
20 yaşında askerlik görevini yapmak için, Mersin’e gitti. Kısa bir eğitimden sonra, askerlik şubesinde yönetim hizmetlerinde çalıştı.

POLİS: Askerlik görevinden sonra Polislik mesleğine girdi. Mersin Gümrük Müdürü Sinan Hakkı Efendi’nin kızı ile evlendi. Daha sonra meslek hoşuna gitmediği için istifa edip hanımı ile Maraş’a yerleşti. Kardeşi ile beraber şimdiki kuyumcu çarşısındaki dükkanda terziliğe başladı. 1930 yılı başında Abid Efendi Hazretleri ile tanıştı ve bağlandı. 1935’te mürşidleri Abid Efendi ile birlikte, İskenderiye üzerinden gemi ile hacca gitti. Dönüşlerinde, zengin bazı arkadaşlarının yardımlarıyla, Kapalı Çarşı’da bezirganlığa (manifatura) başladı. Küçük oğlu Hasan, doğmadan önce, mürşidi onu Erbaine aldı. Artık hocasının gözde öğrencilerinden biri olmuştu. 1941’de Abid Efendi’nin son rahatsızlıklarında işaretle, halife oldu,(yerine geçti.).

ÖLÜMÜ: 5 Nisan 1971’de vefat etti.

---------